Tenimde denizinin tuzunu, rüzgarını ve mis gibi lavanta kokusunu bırakan Ege tatilimden henüz dönmüştüm. Evimin kapısını açıp, valizimi kıyafetlerimi öylece yıkanmak üzere uygun bir yere koyup, ben yokken çiçeklerimin durumu nasıl oldu diye bakmak üzere ilk iş balkona koştum.

Oradaydı!

Pembe çiçek!


Tüm çiçeklerini dökmüş, yeni doğumuna gebe, açmak üzere bekliyordu… Ben tam düşüncelere dalmışken, bir arkadaşımın çiçeğe olan çağrısı ile kafamı kaldırdım.


“Adı ne ki bu çiçeğin Ülgen?” diye sormuştu…

Bilmiyorum ama o benim pembe çiçeğim…

“Tamam” dedi. O senin pembe çiçeğin olsun o zaman… Adı da öyle olsun. (Çiçeklere, insanlara, eşyalara ve hayvanlara verdiğimiz isimler geldi aklıma... Aslında hepsi ne çok bize göreydi. İsimleri, birilerinin bize ve onlara verdiği şekliyle kullanıyorduk hep ve öyle kullanmak zorunda değildik.)


Pembe çiçek doğuruyordu azıcık kalmıştı. İki veya üç gün…

Tıpkı dünyadaki birazdan açacak tüm çiçekler, doğuracak tüm dişiler gibi…

Ne bereketli şey idi şu doğum diye düşündüm. Toprak, rahim her doğuma öyle bir verirdi ki tüm bereketini, dünyaya gelenin hayatta kalma gücü bu bereketin kudretiydi.


Her doğan canlı, yaşadığı deneyim ne olursa olsun, kendisine verilen kudret ile öyle bir tutunuyordu ki hayata, derinden baktığınızda bize verilen iradenin nasıl bir ilahi güce bağlı olduğunu iliklerinizde hissedebilirdiniz.


Bana annemi, kendi doğumumu, doğa anayı, her bebeğin o güçlü mücadele sonucu rahimden ağlayarak çıkışını hatırlatan, pembe çiçeğimin tohumu, bazen tüylerimizi diken diken eden tüm o samimi hislerin hepsi hepimizin derinden hissettiği tek bir kaynağa bağlıydı.


İlahi olana…


Bazen adını binbir türlü isimle kirlettiğimiz, etiketlediğimiz, zaman zaman kendi çıkarımız için bile insanlara karşı kullandığımız bu irade sayesinde hayatta ilerleyebiliyor iken, her şeyin ilüzyonuna neden bu kadar kapılıyorduk?


Oysaki illüzyon perdesi yanıbaşımızda kaldırılmak için, belki hiç tanımadığımız bir insanın bize kurduğu cümlenin içinde gizli özne olarak yer alarak, belki bir çocuğum gözlerindeki ışıltıda bize fısıldayarak göz kırpıyordu.


Ve o kalktığında, tıpkı doğumu bekleyen annelerin, doğumdan sonra asla aynı insan olamadıkları gibi, bizler de aynı insan olmayacaktık.


Ve tam da bu sebeple, pembe çiçeğim dahil her açan çiçek aslında dökülen bir ötekinden apayrıydı…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.