Puslu mu puslu, karanlık bir gökyüzüne gözümüzü açmaya başladık. Hızlı ve farklı bir yaz yaşadık toplum olarak. Koronavirüsün hüküm sürdüğü, yasaklar ve maskelerle yeni bir yaşam şekline geçtiğimiz kısıtlı bir yaz olmasına rağmen yaz mevsiminin enerjisi her zaman başkadır. Eylül-Ekim derken geldik kış aylarına... Gökyüzündeki güneşi, denizi, kuş seslerini kısacası yazı uğurlamak istemedik ama ne çare?
Yazın enerjisinden sonra kış mevsiminin ilk ayları her zaman insanı sersemletir biraz. Ne dersek diyelim veda eden güneşle beraber serotonin hormonunun düştüğü bununla beraber biraz içe kapandığımız, mutsuzluğun ivme kazandığı bir mevsimdir kış.
Çevreme şöyle bir baktığımda birçok insanda hüküm süren ruh hali bu... O zaman ne yapalım? Haydi, hep beraber depresyona mı girelim? Belli ki tüm dünyanın başına musallat olan 9 aydır beraber yatıp kalktığımız korona yine bize sıkıntılı bir kış yaşatacak. Fakat korona ve depresyona yenilmeyelim. Artık yumuşacık battaniyelerin zamanı geldi. Kitapları, ıhlamurları elimize alalım, cam kenarında, battaniye altında okumalara start verelim. Şimdi elimizde mısırlar film izleme zamanı. Kısa bir süre depresif de takılabiliriz; bazen olması gerekendir de sorun değil. Her zaman mutlu olmaya kurulmuş robotlar değiliz zira hiçbirimiz. Şöyle bir sindire sindire havayla beraber iç sıkıntımızı yaşayalım. Bunalım takılmalara tamam... Hakkını layıkıyla verelim, verelim de nereye kadar? Kaç gün, kaç hafta? Ya giden ömür, tükenen günler? Kendimizi kışın hüznüne teslim mi edelim? Ne yapacağız o halde?
Şimdi montlara sarılıp, bereleri kafamıza takıp yürüyüş yapma vaktidir, haydi! Yapraklarını dökmüş bir ağaç altında tahta bir bankta oturalım bazı günler... Kimi zaman bizlerin iç dünyası gibi kabaran denizi, çılgın dalgaları izleyelim biraz üşüyerek. Elimizde şemsiye yağmur altında yürüyelim. Sakinleşmek, dinginleşmek, biraz kendini dinlemektir aslında kış mevsimi; yaz günlerinin çılgınlığına inat...
Bağışıklığımızı güçlü tutmak da en önemlisi… Kışı yaşayacağız. Nefes alıyor olmanın verdiği hazla, sağlığımıza şükrederek... Yağmuruyla, karıyla, puslu havasıyla, yoldan geçen arabaların üzerimize sıçrattığı suya da tebessüm ederek tadını çıkaracağız. Mis gibi deniz kenarı cafelerde yeni yaşam şeklimiz maske ve mesafe kuralıyla saleplerimizi yudumlayacağız şimdiden sonra. Hem belki lapa lapa bir kar yağarsa kartopu savaşları da bizi bekler. Soğuğa, ıslanmaya, titremeye de ihtiyacımız var. Bazen üşümek de güzeldir...
Hayatı yaşamak dört mevsim ayrı güzel. Nefes aldığımız sürece gülmek için nedenler bulmalı, küçük mutluluklar yaratmalıyız. Gam, tasa yok mu? Elbette hayatlarımızda sıkıntılar var. Ama kenarlarına biraz eğlence katalım... Şükrederek hayatı hissedelim.
Yaşamaya devam diyerek kış mevsimine kocaman kucak açıyoruz...
YORUMLAR