Son zamanlarda hemen her yerde karşımıza çıkan bir sözcük: Narsist. Kişinin kendine aşık olması, kendine adeta tapması ve kendini her şeyin üzerinde tutması olarak tanımlanan narsisizm günümüzün en çok konuşulan konularından biri haline geldi. Bunun sebebi ise insanların çok daha fazla benmerkezci olmaya başlaması, bencilliğin ön plana çıkıp empatinin azalması.



Aslında hepimiz biraz narsistiz! Bu bir gerçek. Kişinin kendini beğenmesi, elbette kendi çıkarlarını düşünmesi, en iyi olanı en başta kendisi için istemesi doğal ve kabul edilebilir. Hepimiz kendimiz adına güzelliklerden yanayız. İnsanız neticede. Kendimizi iyi olana layık görmek de hakkımız. Ancak makul şartlarda olmak ve ölçüyü kaçırmamak kaydıyla!



Kişinin kendini beğenmesi özgüveni açısından gerekli ve sağlıklı bir durum. Bu hal zararsız bir narsistlik içermekte. Fakat hep ben ben diyen, kendi fikirlerine çılgınca önem verip karşısındakini dinleme zahmetine bile girmeyen, bir tek kendi sorunları üzerinde yoğunlaşıp yakınındaki insanın derdini kaale bile almayan, yine kendi kusurunu hiç görmeyip, başkalarında binbir hata bulan insanlar hastalıklı bir narsistirler. Aman bunlardan uzak durun!



Çünkü bu kişilikler farkında olmadan en başta kendilerini ve yakınlarındakini zehirleyen tiplerdir. Düşünsenize, sürekli bir doyumsuzluk hali. Ne yapsanız beğendiremeyeceğiniz, sürekli eleştiri duyacağınız bir insanla karşı karşıya kalmak sizi de ne kadar dibe çekecektir...



Narsist insanlar çevrelerine karşı muazzam bir görüntü ve aşırı kendine güvenli bir portre çizerler. Ne yorucu! Halbuki bu güvenli görüntünün derinlerinde tamamlanmamış bir kişilik ve güvensizlik duygusu yatmaktadır. Narsistlik yaklaşımlarla kişinin gerçekten mutlu olması, hayattan zevk alması mümkün değildir.



Narsist insan kıskanç insandır da. Çünkü onlar her güzel şeyi sadece kendilerinin hak ettiğini düşünürler. Başkalarının sahip olduklarına şaşar ve çekemezler. Çünkü güzel olan, iyi olan her ne varsa onlara ait olmalıdır.



Hepimizin çevresinde vardır böyleleri. Sürekli kendini anlatan, yaptıklarıyla hiç durmadan övünen, başarısızlarını karşısındakinin suçu gibi algılayan ve konuşurken size nasıl olduğunuzu bile sormayı unutan... Ne sevimsizler, değil mi?



Fakat maalesef narsist insan sayısı toplumda her geçen gün artmakta. Uzmanlar bu konuda kişinin çocukluğuna dönüyor. Bu noktada ebeveynlere büyük iş düşüyor. Küçük yaşlardan itibaren prens ve prenses gibi hissettirilen, hiçbir zorlukla karşı karşıya bırakılmadan daima pohpohlanarak camdan bir fanus içinde büyütülen çocuklar geleceğin narsist adayları olarak yetişiyor. Daima ailedeki bu ilgi ve alakayı bekliyor sonrasında. Bunu bulamadığı zaman ise içinde fırtınalar kopan, dışarıda ise “küçük dağları ben yarattım” formatında gezen insanlar çıkıyor ortaya.


Gelin, her durumu, her hissi makul ölçülerde yaşayalım. Güven, sevgi, başarı, yenilgi, eleştiri, beğeni...


Gerçekten haklı başarılarıyla övünen, kendini iyi hissedecek kadar kendini beğenen, yanlış yapabileceğimizi de kabul edebilen sağlıklı narsistler olalım!



Ve lütfen ebeveynler olarak küçük prens ve prensesler değil; ileride mutlu olmayı ve mutlu edebilmeyi başarabilecek kişilikler yetiştirelim...


Ferah Uzundurukan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.