Afrodizyak diye postaladığım şişe, elbette tam aksi yönde etki yaratıyordu. İlk siparişi teslim alan, doğal olarak ikinciyi talep etmiyordu. Sorun değildi. Ergeninden yetişkinine, zengininden fakirine, en eğitimlisinden kara cahiline memleketin dört bir köşesinden öyle talep geliyordu ki, birkaç ayda ben zaten kalkınırdım. Nitekim kalkındım. Yoksa İksir’i birçok kadına nasıl bedava dağıtabilirdim ki?


O son partide birinin içine etken maddeden fazla katmasaydım, asla yakalanmazdım. Fakat o mesajı yazana karşı kayıtsız kalamazdım. Öyle kırk beş günlüğüne değil, ömür boyu etkisiz hale gelmeliydi.


Adam çok mühim kişi. Hesabını sildiyse siteden silinmiştir. Zaten o silmese de etten duvarı halletmiştir. Ekran görüntüsünü almıştım ama bilgisayarıma, cep telefonuma el koyanlar çoktan ortadan kaldırmışlardır. Fakat Doktor Selim’in evinde kalan kitabımın arasında bir tane hafıza kartı var. Unuttum, iyi ki de unutmuşum. Bütün sapıklarla ilgili bilgiler orada. Eşyalarımı toplarken Doktor Selim koşup arkalarından “Durun, bu kitap da onun!” demediyse, dokunmamışlardır. Çünkü elementleri anlatan bir kitap. Bilimsel içeriğinden ötürü, doğrudan doktorun olacağını düşüneceklerinden bırakmışlardır. Kadın dediğin elementten ne anlar? Değil mi?


Mesajda ne mi yazıyordu? Tamamını ağzıma alamam o lafların. İçeriğini adabımla özetleyeyim. “Afrodizyak parfümle beraber on üçlük çıtır gönderebilir misin?” Beni erkek sanıyordu. Sadece “Simyacı” adımdan ötürü değil, bu işe kalkışanın halden anlayan erkek olabileceğinden başka bir şey gelmiyordu aklına, tıpkı diğerlerinin de aklının ucundan bile geçmediği gibi.


On dört değil, on iki değil, on üç. Görüyormuş, seçiyormuş, istiyormuş, getiriyorlarmış, o da tadıyormuş, bana da bir sormak istemiş. Bunları böyle terbiyeli terbiyeli anlatmıyordu yalnız, ağır küfrediyordu aksiyonlarından bahsederken.


Bence benim bu adamı sonsuza dek iktidarsız bırakmama biçecek ceza arayan mahkeme, bu mühim adamın mesajındaki “on dört değil, on iki değil, on üç” ifadesinin peşine düşmeli. Nasıl biliyordu tam on üç olduklarını acaba? Çok zor değil, yardım bahanesiyle ziyaret ettiği yetiştirme yurtlarının kayıtlarına bakmalı. Hangi yetiştirme yurdunun avlusunda hangi tarihte nutuk atmış, o tarihte o yurtta kaç tane on üç yaşında kız varmış. O kızların diyeceği çok şey vardır.


Gerçi ben sizden de şüpheleniyorum avukat bey. Yani herkes bu adamın arkasını temizlerken, siz niye ona karşı duracaksınız ki? Belki de elinizden gelenin en iyisi, akli dengesi yerinde değil diye beni cezaevi yerine buraya kapattırmak. Aklım başımda ama gerekirse deli raporu almayı da beceririm. Bana neler soracaklarını, hangi sorulara nasıl cevaplar verirsem, nasıl davranırsam beni burada tutacaklarını biliyorum. İtiraf edeyim ki, ben de cezaevi yerine burada yatmayı tercih ederim. Tek kişilik odamda yeni projeler geliştirebilirim.


Artık kendime güveniyorum. Önceden kadın olduğum için yapamayacağıma inandığım birçok şeyi, uzun süredir kolayca yapabiliyorum. “Bırak sen kızsın yapamazsın?”, “Sus, kadın aklınla karışma” türünden sözleri duya duya büyüyünce gerçekten yapamayacağına inanıyorsun. Çocukken “kız” olduğun için yapamayacağına inanıyorsun. Büyüyorsun “kadın” olduğun için yapamayacağına inanıyorsun. Ağzını açıp fikrini söyleyeceksin meselâ, kadın aklınla karışmaman gerektiğini hatırlayıp yutuyorsun. Yuttukların birikiyor birikiyor ve bir gün dışarı çıkıveriyor. Acaba niye başka bir şey değil de içimden İksir çıktı? Bence oturup düşünmeli.


Bakın bütün icatlar ihtiyaçtan doğmuştur. İksir de bir ihtiyaçtan doğdu bunu herkes, iyice anlamalı. İşi bu kadar büyütmeseydim bile, er geç kendim için benzer bir arayışa girerdim. Buna eminim. Hiçbir yerde değilse metroda, otobüste, metrobüste sıkıştırılmaktan bıkmıştım.


Çok eğlenceli toplu taşıma hikâyelerim var.


İşe metroyla gidip geliyordum. Aktarmayla toplam on üç durak ediyordu. Otururken yanımdaki adam baldırını bacağıma mı yasladı, hemen çıkarıyordum çantamdan lavantalı şişeyi. Yüzümü ekşitip nefesimi tutuyor, şişenin tıpasını açıp kokusunu içime çektikten sonra gülümsüyor, yanımdakine “Havasızlıkta iyi geliyor” diyordum. İksir’i kâğıt mendile cömertçe damlatıp uzatıyordum. Hiç geri çevrilmedim bugüne kadar. Bacaklarını pergel gibi açan adam, İksir’i kokladıktan en çok iki dakika sonra dizlerini bitiştiriyordu.


Ayakta giderken mi? Çok eğlendiğim farklı yöntemler geliştirmiştim. Eminim siz de şimdi eğleneceksiniz. Tamam, bedava İksir dağıtma kısmına geleceğim. Sonra anlatacaklarım bitecek zaten.


9. bölüm 8 Şubat 2019 Cuma hthayat.com’da...


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.