Perili Fatma - 20


Yirmi sekiz kırmızı gül, salondaki masanın üzerinde, vazoda duruyordu. Duruşu dikleştiğinden ve son üç haftada birkaç kilo verdiğinden olacak, Seval’in sanki boyu uzamış gibiydi. Kurumundan gıdısı çıkmıştı. Göz kapaklarını boyadığı mavi far ile dökümlü, önü düğmeli, yarım kollu, tafta bluzu aynı tondaydı. Arkadan yırtmaçlı, dizlerinin hemen altında biten lacivert viskon eteğini biraz önce giymiş olmalıydı, üzerinde hiç kat izi yoktu. Perili’nin gözleri ayağındaki topuklu, pullu sarı terliklere takıldı.

“Terliklerin pek şıkıdım. Nerden almışsın?”

“Çarşıdaki pasajdan.”

“Hangi pasaj o?”

“Senin çiçeklerin ilerisinde bir kuruyemişçi var.”

“Bildim.”

“Onu geçince.”

“Tamamdır.”

Seval güldü.

“Ne o, kendine de mi alacaksın?”

“Alırım alırım, yakıştıramadın mı? Bir senin tombul ayacıkların için mi yapılmış o terlikler sanki?

Seval’in küstahlığı, kendini bilmezliği, Perili Fatma’yı kızdırıyordu. Devam etti.

“Bak Seval. Anaç Seval. Şu elbiselerimi çıkarıp üzerine giydirsem, koluna da şu bohçamı taksam, seni sokakta ben sanırlar. Sabrımı bir daha sınamayasın.”

Perili, oturacağı yeri Seval’in işaret etmesini beklemeden koltuğa geçti. Seval

“Örtü...” dedi ama devamını “sereyim” diye getirmedi bu kez. Onun yerine

“Ver tasını doldurayım” dedi.

“Gerekmez.”


Perili, oturduğu yerde gözlerini kapattı. Yedi nefes bekleyip dedi ki:

“Sana özen gösterir, üzerine düşer. Seni sevdiğini yeniden hatırlamıştır. Eskiden kaçtığı ev, huzur bulduğu yer olmuştur. O kadınla da ilişkisi bitmiştir. Şimdilik.”

Gözlerini açıp bohçasına davranınca Seval atıldı.

“Aaa kalkıyor musun?”

“Kalkarım ya.”

“E bu kadar mı?”

“Daha ne beklersin?”

“Bundan sonra ne olacak?”

“Nasıl ne olacak? Film mi çeviririz be ya?”

“Falcı sensin. Sen söyleyeceksin. Artık eve bağladım mı yani? Göremiyor musun? Perilerin bir şey demiyor mu?”

“Kocan kurdele midir ki eve bağlayasın! Benim işim seninle bitmiştir. Bundan sonrası sana kalmıştır. Kocana insan muamelesi edesin. Hakir görmeyesin. Karısı olasın, analık etmeyesin, sana niye Anaç Seval dediğimi hele bir düşünesin.”

Seval duyduklarını anlamaya, hazmetmeye çalışırken Perili konuyu güllere getirdi.

“Güllerin vakti geçince hepsini bahçedeki ağacın altına seresin. Üzerlerine her gün bir tas su dökesin. ”

“Bir daha gelmeyecek misin yani?”

“Benim görevim bitmiştir. Giderim. Yolluğumu son kez hazır edesin.”


Seval mutfağa gidip avucunda rulo yaptığı parayla döndü. Perili alıp baktı. Yüzünü buruşturdu. Parayı belindeki çantaya koyarken Seval,

“Dur” dedi.

Koşar adım tekrar içeri gitti. Avucu kâğıt paralarla dolu döndü.

“Kusura bakma bozukluklar kalmış. Her şey için sağol.”

Perili,

“Eyvallah” diye karşılık verdi.

“Her zaman kapım açık sana.”

Perili hiç ses etmeden ayakkabılarını giydi.

Kapıdan çıkarken Seval birden,

“Ay bekle” dedi.

Ayağındaki terlikleri çıkarıp naylon torbaya koydu. Perili’ye,

“Senin olsunlar” dedi, “benden hatıra.”

Perili, Seval’e küçümseyerek baktı.

“İstemez. Bunlar eski. Ben kendime gıcırını alırım.”

Arkasını dönüp birkaç adım atmıştı ki geri döndü.

“Tezgâha gelip fal diye ısrar etmeyesin.”


Bankaya yürürken, üzerinden bir ağırlık kalkmış gibi hissetti. Son on gündür kazandıklarını, beline bağladığı bez çantada biriktirmişti. Önce para yatıracak, sonra çiçek tezgâhına gidecekti.


Bankanın kapısında duran güvenlik görevlisi ile yüz yüze gelince, bu kez ilk soran o oldu.

“Nasılsın Japon burunlu?”

Elini burnuna götürecek gibi olan güvenlikçi yapacağı hareketten vazgeçip,

“Çantanı aç” dedi.

Perili önce bohçanın bağlı ağzını açtı. İçindeki gecelikleri, sutyenleri, külotları iki eliyle çekiştirip sordu.

“Beğendin mi? İster misin?”

Bankadan çıkanlar, yoldan geçenler onlara bakıyordu.

“Tamam topla hepsini. Belinde ne var?”

Perili belindeki bez çantanın fermuarını açınca güvenlik görevlisinin gözleri büyüdü.

“Çalıyor musun, dileniyor musun? Nereden buluyorsun bu kadar parayı?”

Perili, taklidini yaparak dediklerini tekrar etti.

“Biraz orijinal, marjinal olasınız be. Aklınız fikriniz hep hırsızlıkta, çalmakta.”

Güvenlik görevlisi bir an yakalanmış gibi kaldı.

“İşte ben böyle aklından geçeni okurum adamın. Bütün gün kedinin ciğere baktığı gibi paralara bakarsın, sonra benim gibi alının akıyla parasını getirene dil uzatırsın. Çekilesin hele.”

Eliyle güvenlikçinin omzunu itip içeri girdi. İçeride her zamanki sahneler tekrarlandı. Sırada bekleyenler onu görünce kenara çekildi. Gişedeki memur, katlı paraları midesi bulanarak açıp saydıktan sonra ellerini ıslak mendille silerken Perili,

“Bir tane de bana veresin” dedi.

“Nereden buluyorsun bu paraları anlamıyorum. Rahat iki daire alırsın hesabındaki parayla.”

Perili eğildi, sesini alçaltarak sordu:

“Sizin şu kapıdaki bekçi evli mi?”

“Yok, değil. Niye sordun?”

“Siz evlenesiniz. Sabahtan akşama elâlemin parasını ağzınıza sakız eder durursunuz. İki çıplak bir hamama yakışır.”

Bankadan bir çalımla çıktı Perili. Güvenlikçiye eliyle çekil anlamında bir işaret yapıp yürümeye başladı.


Hava sıcaktı. Susamış, biraz da acıkmıştı. Pastanenin önünden geçerken durdu. İçinden “Kendime bir güzellik yapayım be ya” diye geçirdi. Kapı önündeki tek masaya oturdu. Ayakkabılarını çıkardı. Ağaç gölgesinde serin serin oturmanın, bir işi nihayete erdirmenin keyfini çıkaracaktı.

“Bana bir limonatayla açma veresin. Limonata buzlu, açmanın üstü kıtır olsun.”


21. bölüm 10 Nisan 2018 Salı hthayat.com’da...


Diğer bölümler

















Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.