Bir elbiseyle başladım. Birkaç yıl sonra bir çift bot aldım, ardından kap kacak derken geçen gün çantamda fularla döndüm. Şimdi kafamda ahşap sandalyeyle masa edinmeyi kuruyorum.


Kendimi giderek daha az fotokopi kadın gibi hissediyorum. Çünkü sevip benim olsun istediklerim vitrinlerde yok. Bir eşi daha var mıdır, varsa nerededir, kimdedir, rastlar mıyız birbirimize bilmiyorum. Bazısı terzi elinden çıkmış, etiketi yok. Başka bir terzi benim bedenime tam oturtabilir. Kimseye benzememek değil derdim. Vitrinde sunulana mecbur edilmek istemiyorum. Bu zincir olmayan, sokak aralarında kendi kendilerine açılmış, kendi sistemini kurmuş dükkânlarda kendimi mecbur edilmiş değil, özgür hissediyorum.


Kullanılmış eşya almamakta direnmemin birkaç sebebi vardı.


Her şeyden önce, içinde kim yaşadı, kim kullandı bilmiyorum diyordum. Niye elinden çıkardı kim bilir. Belki mutsuz biriydi. Belki öldü. Bir bedbahtın, bir ölünün eşyasını giyme fikri fena geliyordu. Üzerinde kötü enerji vardır diyordum.


Şimdi bakınca bu düşüncelerimi garipsiyorum. Oturduğum evler hep birinci el miydi? İçlerinde daha önce yaşayanları tanıyor muyum? Belki biri intihar etmişti, belki biri bir hastalığa yakalanmıştı, belki biri ansızın uykusunda gidivermişti. Dahası belki birinin canına kastedilmişti. Belki bir çift çok kavga edip çok mutsuz olup boşanmıştı. Badana boya yapınca her şey temizleniyor muydu? İkinci el evin enerjisini sorun etmiyordum da niye giysilerin, eşyaların enerjisi problemdi? Mademki kötü enerjiye inanıyordum, o zaman enerji temizlemeyi yöntemlerini de kabul etmeliydim. Sirkeyle yıkamak, adaçayı tütsüsü ve buna benzer yollar vardı.


İkincisi, temiz olmamalarından endişe ediyordum. Başkalarının kirini pisliğini niye alıp ayağıma üstüme geçirecektim ki. Bir gün kendi kendime dedim ki en çok ne yapışıp kalmış olabilir? Yapışıp uzun süre yaşayan mikrop var mı? Mikropları gidermek için onca kimyasal var, alıp birini kullanamaz mısın? Çocuk doktorlarının emziği arap sabunuyla yıkayın tekrar kullanın dediği dünyada dert ettiğim şey bu olabilir miydi? Bir gün bir gazetede yeni eşyaların çok kimyasal içerdiğini, deneyimli eşyaların ise zamanla zararlı kimyasallardan arındığını okuduktan sonra konuya bakışım iyice değişti.


Üçüncü ve diğer ikisiyle eşit derecede önemli çekincem, başkalarının düşünceleriydi. Hepimiz aynı tornadan çıkmıştık ve ben kullanılmış eşyalara dair neye inanıyorsam onlar da aynısına inanıyordu. Dolayısıyla ikinci el eşya kullanarak “fakir” veya “cimri” etiketlerini kabul etmiş olacaktım. Üstelik beni de üzerimdeki giysiler, kullandığım eşyalar gibi “kötü enerji taşıyan”, “kirli” biri olarak göreceklerdi, uzak duracaklardı. Başkalarını umursamadığını sanan ben neler düşünüyordum! Kullandığım ikinci el birkaç parça eşyayla o kadar iyi hissettim ki, bu düşünceye

teslim olmak bir yerden sonra anlamsız geldi. İsteyen varsa benim saptığım yolu deneyebilirdi, istemeyen de kendi bilirdi ve hakkımda ne düşünürse düşünsündü. Sonuçta “kullanılmış eşya da onu kullanan da bitlidir” düşüncesi de orijinal değil, ikinci eldi! Önce birileri düşünmüştü, diğerleri de o birilerinden alıp düşünmüşlerdi.


Bugün ikinci el eşyalarımla çok mutluyum. Hiçbirini sirkeyle yıkamadım, silmedim. Evde adaçayı tütsüsü yapınca belki yenileniyorlardır. Benim enerjim iyiyse dokunduğum, değdiğim şeylere de geçiyordur herhalde.


Neyse ne. İkinci el hayatla birinci el mutluluklar yaşıyorum. Bu da bana yetiyor. Söylemeyi unuttum, ikinci el hayat bir de yetinmeyi öğretiyor, çok büyük bir huzur hali.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.