Değilim işte! İyi değilim... Neden iyi olmak zorundayım? Sizin görmek istediğiniz gibi olmak için kendimi zorlamak istemiyorum. Olduğum gibi görün artık beni. Dışıma baktığınızda içimi de görün. Soru sormayın, gördüğünüz gibiyim. Kulaklarınızın şahitliğine ihtiyacı yok ya gözlerinizin. Ya yanımda durun, birkaç cümle kurun -fazla değil- ya yolunuza gidin, giderken istediğiniz kadar konuşun, benden uzakta. Acıma ortak falan da olmayın. Bu konuda bencilim.




Nasıl iyi olayım ki? Sevdiğim, parmaklarımın arasından uçup gitti. Dönüşü olmayan yollara girdi. Yanlış yol olduğunu bile bile, kırıldığını, incindiğini göre göre, elimden bir şey gelmeden, hem çok yakından, fakat çok uzaktan görüp hiçbir şey yapamadan acımı derdimi içime attım. Saatlerce yan yana yolculuk yapıp elini tutamamak, uzun sohbetlerde gözlerinin içine dalarcasına bakamamak, aynı tabaktan, aynı çatalla yemek yiyip aynı bardaktan su içip tenine dokunamamak -belki de dokunmamak.




Uzun zamandır motosikletimi kullanamadım. Okuduğum kitabı bitiremedim. Çok sevdiğim iki arkadaşımın düğününe gidemedim. Bir başkasının da doğum gününü telefonda kutladım, oysa sık ziyaret ettiğim bir dostum o. Hediye de alamadım. Yaptığım hiçbir uğraştan zevk almıyorum. Yediğim, sap-saman; içtiğim, pek yavan. Derin derin nefes alamıyorum. Yarım yarım alıp, kesik kesik veriyorum. İçimin ışığı söndü, sönecek. Varsın, kapım açılmasın, telefonum çalmasın, dost, arkadaş gelmesin. Yaşıyorsam bilinmesin, ölmüşsem gömülmesin. Varsın, bir lokma bir yudum boğazımdan geçmesin. Gözlerim açılmasın, kulaklarım duymasın. Güneş ışımasın, Dünya dönmesin, umurumda mı?




Neden böyle oldum, ne oldu da ruhum bu kadar karardı? Umut ışığım söndü, yaşama isteğim tükendi. Sezen de iyi gelmiyor yaralarıma. Ne sabah kızımı uykusunda usulca öpüp koklarken mutlu hissediyorum ne de içerisinde patlıcan olan bir yemeği yaparken ve yerken zevk alabiliyorum. Ne küçük bir çocuk gördüğümde tebessüm edebiliyor ne meşhur tatlıcı Hacı Şerif’e sipariş verebiliyorum. Annemi çok sık arayamıyorum. Konuşurken bir anda kendimi tutamayıp ağlamaktan korktuğum içindir.




Kırk gündür yapbozun bir parçası eksik. O boşluğu -daha önce de başıma geldi, tecrübe ile sabit- başka bir şeyle dolduramıyorum. Hayatımın dengesi bozuldu. O boş tarafa doğru eğilerek sürünüyor, yalpalıyor. Arada düz duvara tosluyor. Düşüyor, yuvarlanıyor, sürükleniyor, bir yerleri kanıyor. Burnu akıyor, gözlerinden yaş boşalıyor. Tekrar tekrar ayağa kalkmakta zorlanıyor. Her seferinde biraz daha eridiğini, bittiğini hissediyorum.




Vuslat yakındır inşallah…


23.01


meserifi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.