Çizgilerin gücü adına…

Son zamanlarda daralınca kitaptan, filmden, yazıdan, müzikten bile daha çok çizgilerin içinde kaybolduğumda kendimi iyi hissediyorum. Kimilerini önceden bildiğim kimilerini yeni yeni keşfettiğim illüstratörler yeni dönem tanrılarım. Parmakları ve hayal güçleri arasındaki o görünmez bağda varoluşumuzun bütün hisleri saklı. Ben ki kelimelere sevdalı bir insanım, onlar olmadan bir hâli anlatabilme şekliyle büyüleniyorum.


Her çalışmasını ince ince takip ettiğim çok fazla isim var. Asla birini öne çıkaramam. Ama bu yazıda özellikle bahsetmek istediğim bir illüstratör var. Phoebe Wahl. Çizgileri, doğa ve insan arasındaki şimdilerde çok eksilmiş olan o muazzam bağı üretmekte çok başarılı. Nasıl bir çocukluk geçirdiğini okuduğumda, ürettiklerinin kuvvetli etkisini anlamak çok daha kolay oldu.




Amerika’da herhangi bir devlet eğitimi almadan, ağaçların, çimenlerin, gökyüzünün, hayvanların eğittiği bir çocukluk geçirmiş ve o döneminin çalışmalarına verdiği ilhamı kendisi de her fırsatta belirtiyor. Coşkulu, tutkulu, hayatı bizzat doğanın tam göbeğinden doğurmak gerektiğini savunan, ayaklarının her santimiyle toprağa kök salarcasına güçlü basan, kanlı canlı toprak kokulu bir kadın.


Ve itiraf etmeliyim ki beni en etkileyen tarafı doğanın gücünü bu kadar vurgularken insanı es geçmiyor oluşu. Tersine, gücünü doğadan alan insanın fiziksel ve ruhsal kuvvetini öyle güzel hissettiriyor ki hayranlığım tam da buradan besleniyor. Toprağını ekip biçen, tabiattan aldığı ne varsa boşa götürmeyen, diken, ören, kadın erkek ayrımı olmaksızın hayatı paylaşan, kadının doğurganlığını bir görev gibi değil hayatı besleyen en ihtişamlı kaynak gibi gösteren, güzelliği fiziksel ölçülerle değil bu yaşamsal üretkenlikle anlatan her çizimi bana can suyu…





Garip bir çağ bu çağ. Neslim, sorumluluklardan kaçan, bir insanın elini tutmayı, sevmeyi, onun sorumluluklarını almayı, sıkıntısına ortak olmayı, birlikte para biriktirmeyi/büyütmeyi/geçinmeyi, uğruna bir şeylerden vazgeçmeyi zül sayan bir nesil. Bencillik en kudretli tanrı. Herkes kendinin içine kaçmış ya da kendini göremeyecek kadar dışarının yüzeyselliğinde boğulmakta. Bir ıssız adamlar ve kadınlar deryası. Emek vermek hep almak üzerine kurulu. Biriyle hayatı paylaşmayı seçmiş ve güya onun elini tutuyor görünenler de farklı değil üstelik. Şikayetler, sevgi diye başlayan şeyi çoktan öldürmüş. Ait olması, içinde nefes alması, kendini bozmadan beslemesi zor bir çağ.





İşte Phoebe Wahl’ın çizimleri bu buz gibi bencilliği tam ortasından kırıyor. Üreterek, severek, iki insanın birbirine, insanın doğaya, hayvana, sanata aşkını yücelterek büyüyen aileyi hayatın merkezine koyuyor. Onun çizimlerinde çok sevdiğimi ve özlediğimi hissettiğim bir sıcaklığı buluyorum. Gürül gürül yanan bir sobanın başında, babanın çocuğuna masal okuduğu, annenin bebeğini emzirdiği ya da kocaman bir masal örtüsü diktiği, el birliğiyle ekilen bostanlar, toplanan meyveler, kaynayan kazanlar, mehtabın altında topluca edilen danslar…





Hayatı doğurmamız, büyütmemiz, beslememiz ve sonra istiyorsak uçmamız gereken yer işte tam da burasıydı, koca bir nesil, ıskaladık.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok güzelmiş..instagramdan takip edeyim..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.