Şikayet dilekçesi

“İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı.” der Murathan Mungan Şairin Romanı’nda. Zamanı nasıl bozuk para gibi harcadığımız ve olmak istediğimiz ne varsa hep geleceğe emanet ettiğimiz üzerine söyleyecek ekstra bir sözüm yok. Bu zamanda elini kaldırsan bir yaşam ‘profesörüne’ çarpıyorsun ve onlar ortalığı yeteri kadar “ânını yaşa” balonlarıyla dolduruyorlar.


Balon derken yanlış anlaşılmasın; an, hiç boşa harcanmayacak kadar kıymetli. Kinayem, sistemin bunu bile pazarlama yöntemi haline getiriş şekline. Ânını acımasızca sömüren de bu sistem, onu istediğin gibi yaşaman gerektiğini hatırlaman için onlarca terapiye, tonla para döktüren de yine bu sistem. Lakin bu yazının meselesi başka. İnsandan yana mı, çağdan yana mı – artık orası biraz meçhul – şikayetim var ve bu yazıyı da bir iç dökme aracı olarak kullanacağım.


Kendi neslim ziyadesiyle üzerine alınabilir, ne sevdalarınıza saygım var, ne o çok emin olduğunuzu söylediğiniz ama iki gün sonra vazgeçtiğiniz tercihlerinize, ne bitip tükenmek bilmeyen şikayetlerinize... Hayatla meselesi olan insan olmak böyle bir şey değildi, hiçbir zaman da olmadı.


On beş yıldan fazla zamandır tanıdığım ama istisnasız her görüşmemizde sadece şikayet eden tanıdıklarım var. Şikayet ettiği şeylerin öznesi de çok az değişiyor üstelik. En fazla, zamanında şikayet ettiği sevgilisi, şimdi karısı ya da kocası olmuş olabilir ya da patronunun ismi değişmiştir filan. Sorunu çözmek içinse atılan tek adım yok. Gönül meselelerindeki sıfırın altında 40 derecede dolaşan seviyelere hiç değinmeyeceğim. Zira “aşkım, bebeğim, sevgilim, seni çok seviyorum” ifadelerinden sıtkım sıyrıldı. Literatürden kalksalar çok memnun olacağım ama hazır içleri bu kadar boşalmışken başka kelimeleri ziyan etmeyelim diye vazgeçiyorum.


“Merak” anlamı boşalan o kelimeler içinde aslında en dolu olanlardan biri. Hayatı merak ederek, toprağı merak ederek, uzayı merak ederek, yeni bir ülkeyi/şehri merak ederek, bir yazarın edebiyatını merak ederek, yepyeni bir insanı merak ederek dolu dolu yaşamak varken korkunç bir sığlıkta boğuluyoruz. Bize sürekli ânı yaşamamızı, hayatın çok kıymetli ve sonlu olduğunu söyleyen kişisel gelişim kitapları okuyup araya ayraç olarak da Whatsapp’tan birkaç kalpli emoji göndererek aşk beyanında bulunuyoruz.


Dilerim ki hayat herkesin karşısına sözünden sohbetinden, sevgisinden gülüşünden, bilgisinden görgüsünden, dostluğundan sevgililiğinden besleneceği insanlar çıkarsın. Acele işe şeytan karışır diye ezberledik de zorlama işe de şeytan karışır lafını yaşaya yaşaya öğrendik.


Bir kitap tavsiyesi yaparak bitireceğim bu yazıyı. Çünkü bu kitap ziyadesiyle hislerimi anlatıyor. Üç sene önce okuduğum Luis Sepulveda’nın Aşk Romanları Okuyan İhtiyar kitabı… Adından da anlaşılacağı gibi insanların barbarlığını aşk romanları okuyarak unutmaya çalışan bir ihtiyar romanın kahramanı. Cennetin Kökleri’nden sonra, okuduğum insan-doğa-medeniyet sorgulaması yapan romanların başında gelir. İnsanların barbarlığını unutmak için, aşk romanları okumak mı bilmem ama birşeyler yapmamız gerektiği şüphesiz. Çünkü barbarlık dediğin de artık sadece insan-hayvan-doğa katlederek olmuyor; sofranda, ilişkinde, işinde, yüreğinde, her yerde…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Uzun zaman olmuş yazılarını okumayalı. yine çok güzel, ellerine sağlık..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.