Baharı kullanma kılavuzu

Şimdi öyle mevsimlerden en güzeli falan diye bir bahar romantiği çıkmayacak bu yazının içinden. (Aslında çıkadabilir, çok da emin olamadım, yazının sonunda duruma bakarız artık). Yazın o vıcık vıcık, ter kokulu, aşırı kalabalık ve fazla gürültülü son iki ayı haricinde bütün mevsimleri ayrı ayrı severim. Dolayısıyla hepsine ayrı bir kullanım kılavuzu çıkartabilirim. Lakin baharın sevgide hep kıyak geçilen bir mevsim olmasını anlamak hiç de zor değil. Zira bu kadar güzel kokan bir şeyi sevmekte hiç de zorlanmıyor insan. Portakal çiçeğinin mi, limonun mu, sümbülün mü, mor salkımların mı, tazecik fesleğenlerin, nanelerin mi daha güzel koktuğuna karar veremeyip bir gün birine, öbür gün diğerine derken ayran gönüllü olup çıkıveriyorsun.



Ölmeden önce yapılması gereken on şey, yüz şey, bin şey listelerinin kaçına kim rağbet ediyor, ayrıca neden etsin, herkesin yapmak istedikleri kendine, biliyorum, yani benim kaç maddelik olacağını şimdiden bilmediğim baharda mutlaka yapılması gerekenler listeme burun kıvırmak da serbest. Darılmam, gücenmem.



Mesela şu an bu yazıyı yazarken geçen hafta saksılarına ektiğim fesleğenlerden birini aldım sağ yanıma, her cümle başına bir kere bonus kafalı bir oğlan çocuğunun saçlarını karıştırır gibi mıncıklıyorum yapraklarını. Ortalık misler gibi fesleğen kokuyor. Demem o ki pencere pervazını, fiskos masasını, balkon kenarlarını birer ikişer fesleğenlendirin bu günlerde.



Fesleğenden nezdimde kardeşi naneye geçiş yapalım hemen. Byran Ayanoğlu “İstiridye Üstü Girit” kitabında der ki, Girit’te kadınlar kahve içerken nane kokusu almayı çok sevdiklerinden balkonlarının kenarlarına hep nane ekerler. Onu bunu bilmem, Akdeniz’in, Ege’nin insanı diyorsa kefilimdir, ısrarla deneyiniz.


Byron Ayanoğlu demişken… Baharı edebiyatta da hissettiren kitaplar okunmalı mesela. “İstiridye Üstü Girit” kesinlikle bir tanesi olabilir. Ben son bir buçuk ayımı Yaşar Kemal’in “Bir Ada Hikayesi” dörtlemesiyle geçirdim – hatta bugün bitti – onca acı hikayeyle yüklü olmasına rağmen insanı bu kadar baştan aşağı yaşamla dolduran az kitap okudum. Karınca Adası sakinlerinin “götlerinden bal damlayan” incirleri yedikleri bölümü, tazecik tuttukları balıkları tuzlayıp tuzlayıp çakıl taşlarının üzerinde yaktıkları ateşlere atarak tüm cihanı balık kokutmalarını, anlata anlata bitmeyen kabak çiçeği dolmalarını, karıncanın su içtiği denizleri, menekşe kokularını, gül ağacından yapılma dibekte dövülen kahveleri ve daha nicesini hiç ama hiç unutmayacağım. Sırf kitaptan üzerime geçen, seher vakti açan kabak çiçeklerini toplayıp dolma yapma sevdasına, bu sene hiç ekilecekler listemde olmamasına rağmen kabak bile ekeceğim benim minik bostana.


Doğanın tam da göbeğinde bisikletle yapılacak geziler ayarlanmalı mesela. Yalnız bu cümledeki “bisikletle” kelimesinin altını kırmızıyla çiziyorum. İki ya da dört tekerli motorlulardan birkaç saatliğine olsun ayrılırsanız, tabiatın size görmenizi vadettiği güzelliklere inanamazsınız. Çiçeklerin, ağaçların binbir rengi, kokusu bir tarafa mesela kaplumbağalar kış uykusundan uyanıyor bu günlerde. Hangi çalının altından fırlayıp (gerçi fırlamak kelimesi kaplumbağalara pek uymadı ama) insanı sevindirecekleri hiç belli olmuyor. Uzun zamandır uyuyorlar, korkutmadan bir selamı hak ettiler bence. Bisikletin arkasına bir piknik sepeti bağlayıp yorulmuş bacakları çayır çimene yaymak ve mideyi lezzetli sandviçlerle mutlu etmek de serbest.


Liste uzar gider ama yazı bitmeli. Yaşamda fark yaratanın hep ufak şeyler olduğuna inanıyorum. Doğmak, ölmek, büyümek, çoğalmak, aşık olmak, hasta olmak, iyi olmak… “Büyük” şeyler hepimize ortak. Önemli olan bunlar olurken ne yaptığın, yaşamı nasıl detaylandırdığın… Buz gibi bir limonatanın içine atılan nane yaprakları gibi. Mutlu baharlar!















Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.