Sizin semt pazarınız hangi gün?
Hayatın, hele de mevsimlerden kışsa, salyangoz hızında aktığı bir sahil kasabasında zamanı unutmak çok mümkün. Yağmurla güneşin gün içinde defalarca birbirinden rol çaldığı günler devriliyor arka arkaya. Ya yağmur parlatıyor ortalığı ya güneş. Gözümü güne ilk açtığımda bisikletin üzerine atlayıp kendimi sahile vurabildiğim sabahları bir parça daha çok sevdiğim bir gerçek. Mevsimlerden bağımsız bir sevda bu. Sabahın ışığı, rengi, sakinliği hep bambaşka. Mevsimler olsa olsa mücevherin rengini değiştiriyor. Tadını çıkararak yaşayamadığım her sabahtan sonra hep eksik kalmış gibi hissetmem bundan.
Unutulan zamanı hatırlatan rutinler var bir de. Daha insanların yeni yeni uyanmaya başladığı sabahlardan birinde bir çay bahçesinde oturmuş denizin ve gökyüzünün tadını çıkarırken sürekli kulağıma çalınan pazar arabası sesleri hatırlatıyor günlerden cumartesi olduğunu. Çekçeklerini alan atıyor kendini sokaklara. Civar köylerden ne kadar üretici varsa hepsinin ürünlerinin kasabaya aktığı, tüm günlük plan programın pazara gitme rutini üzerinden yapıldığı gün bugün.
Sebze meyve üreticiliği açısından mümkün olan en doğal ürünlerin bulunabildiği yerler yerel pazarlar. İnsanın doğal ve sağlıklı beslenmeye dair bir motivasyonu olmasa bile sürekli pazardan alışveriş yapıyorsa o akışın içine girmemesine imkan yok. Ürün çeşitliliği ve renk cümbüşü, mutfağı ama önce insanın kendi bedenini sevmesi gerektiğini söylüyor ona. Fikrim o ki, markete sadece temizlik malzemesi almak için girip diğer tüm alışverişini yerel pazarlardan yapan bir insanın sağlıklı beslenmemesi mümkün değil. Çünkü vücudumuza en çok zarar veren ürünler marketlerde satılan katkı maddeleriyle yüklü ambalajlı ürünler. Bunlardan uzak kalabildiğimiz oranda yaklaşıyoruz sağlıklı olmaya.
Pazarlardan alışveriş etmenin bedenimizi mevsimlere göre de daha sağlıklı tutmamızı sağlayan tarafı, bizi daha çok mevsimsel sebze meyve tüketimine itmesi. Büyük yerleşim yerlerindeki semt pazarları için ne kadar geçerli bilemeyeceğim – çünkü sera ürünleri çok yaygın bir şekilde bu pazarlara ulaşıyor – ama daha yerel üreticilerin geldiği pazar yerlerinde hep mevsimin sebze meyvesine ulaşmak mümkün. Kışın yaz, yazın kış sebzelerini yiyerek iyi bir şey yapmış olmuyoruz kendimiz için. Örneğin kış sebze ve meyveleri soğuğa ve soğuğun getirdiği bir takım hastalıklara karşı bizi daha iyi koruyabildikleri için sadece bu mevsimde çıkıyorlar; daha hafif olan yaz ürünlerini kışın da tüketmeye devam ettiğimizde vücudumuza ihtiyacı olan besin direncini veremiyoruz. İşte bu dengeyi mümkün olduğunca koruyabilmek için de çok önemli yerel pazarlardan alışveriş. Neyin kış, neyin yaz ürünü olduğunu bilmeyenlerin bile mevsimler döndükçe pazara girdiğinde değişen ürün çeşitliliğini fark etmesi mümkün.
İşte tüm bu sebeplerden ötürü herşeyin mümkün olduğunca en doğalını bulmanın mümkün olduğu bir Ege kasabasında bile sebze meyve alışverişini o kocaman marketlerden yapmaya devam eden insanlar olduğunu gördükçe hayret ediyorum. Her şeyin pırıl pırıl parladığı, dipdiri ve taptaze ürünleri almak varken neden kendini pörsümüşler arasından en tazesini bulmaya mahkum eder bir insan? Günde ne kadar kalori, kaç gram yağ ya da protein vs. tüketmemiz gerektiğine kafayı takmadan önce bu temel beslenme alışkanlıklarını oturtmak en gereklisi. Yaşadığımız yerin semt pazarının hangi gün olduğunu öğrenerek işe başlayabiliriz bence.
YORUMLAR