Seni merak ediyorum hayat!
Çoğu insana yeni bir seneye başlangıç Ocak’ın başında, banaysa Eylül’le birlikte gelir. Sevdiğim bir mevsime girerken hayatlarımızın da, doğanın da akışı daha çok değişmeye başladığı için biraz da... Okulların açılışı misal, çocuğu olana olduğu kadar olmayana da çok şey ifade eder. Farklı açılardan da olsa, öyle… Ama tüm bunlardan çok, yazın “güneş, toprak, su” üçlüsünden beslenmiş pek çok nimetin Eylül’le birlikte hasat mevsimi başladığı için bir başlangıç daha çok bu ay. Önce üzüm hasadı, şimdilerde yavaş yavaş zeytin.
Biraz daha zamanı var derken geldi ilk zeytinler bir tanıdığın elinden. Kırıldı, acılarını atsınlar diye suya yatırıldı. Şimdi sabrın varsa bekle dur tatlansınlar diye. Bilgiler ve püf noktaları da zeytinci tanıdıklarla geliyor. Hayatı en yaşanılır kılan şeylerden biri yeni şeyler öğrenmenin, böyle böyle zenginleşmenin hazzı bana kalırsa. Ama sadece kitaplardan değil, bizzat yaşayarak, görerek. Hiçbir şeyi merak etmiyor olamayız. Başka insanlarla konuşmayı sevdiğimiz kadar ara sıra kendimizle de sohbeti becersek merak ettiklerimize dair söyleyecek bir dolu şeyi vardır eminim kulağımıza.
İşte Eylül dedim, başlangıç dedim ya, söyleyeceğim aslında şuydu: ben de bu ara biraz daha fazla konuştum kendimle. Neleri yaparken daha çok mutlu olduğumu sordum. Bundan daha alengirli, teferruatlı bir soruya da gerek yok bana kalırsa. Verdiğim tüm cevapların tek bir ortak paydası vardı, doğa. Doğada olduğum, toprakla uğraştığım, denize daldığım, toprağın ya da denizin nimetlerini işleyerek doğal besinler/içecekler yaptığım, ateş yaktığım, başında bağdaş kurduğum, hayvanlarla (ah hele de o keçiler yok mu!) oynaştığım anların hepsinde dünyanın geri kalanı yalan benim için. Nasıl anlatacağımı tam olarak bilmediğim bir şey var o halde. Ben ve hayat arasındaki yapbozun son parçası tamamlanıyor sanki. Başka hiçbir şeyde gelmeyen o tam olma hissi.
Ufak ama bana yeten bir alanda birkaç fide domates, salatalık, biber, kış içinse şimdilik sadece karnabahar yetiştiriyorum. Her sabah uyanır uyanmaz ilk işim ne halde olduklarına bakmak için bahçeye koşmak oluyor. Biliyorum, gönlüm daha geniş bir alanı ekip birkaç keçiyle dağ bayır kekik peşinde koşmakta, sütünden peynir, sevgisinden dünya yaratmakta. İçimdeki Heidi özgür kaldı. Hiçbiri olmaz değil, bakalım... İnsan yapmak istediklerine bir yerinden tutundukça yoğruluyor zamanla. Kendisi de, hayatı da o kıvama geliyor.
İşte bilgi ve merak bu yüzden çok önemli. Öğrenerek de artıyor insanın ilgi duyduğu şeylere dair sevgisi. Keçilerin doğada kendilerine şifalı gelen bitkileri arayıp bulan yegâne hayvanlardan biri olduğunu öğrendiğimden beridir misal, sevgimin boyutu biraz daha derine kaydı bu hayvanlara. Bir gün yine peşlerine takılsam kimbilir bu defa hangi otlarla tanıştırırlar beni.
Haftasonu yeni bir kapı daha açılıyor, öğrenmek için yanıp tutuştuğum bir alana daha dalıyorum. Çizmelerimi ve pantolonumu hazırladım, üzüme bulanacağım, mutlu ve çokça heyecanlıyım. Sonuç elbet benim için de önemli ama ben daha çok sürecin heyecanındayım. Üzüm şaraba dönerken her bir aşamayı öğrenmek istiyorum.
Zaman özellikle son bir buçuk yılda daha çok doğayla iç içe akarken kendime dair şöyle de bir gözlemim var. Daha az okuyor, daha az film izliyorum. Daha az okumayı ya da izlemeyi yüceltmek değil derdim elbette ama şunu farkettim ki eskiden yapamayıp içimde kalan herşeyin yerini kitaplarla ve filmlerle doldurmaya çalışıyordum. Çünkü kitapları ve sinemayı daima çok sevdim ve sınırlarına sıkıştığım hayatımda bana mutluluk veren en önemli şeylerdi. Şimdi başka şeyler de var ve buna da bir denge geldi.
Ne diyeyim, her nimetinle seni merak ediyorum hayat!
YORUMLAR