Lüferin vedasına hazır mıyız?
Balık halinde çalışan bir tanıdık diyor ki “biliyor musunuz, artık halde balık yok. Gelen taze deniz balığının miktarı biz çalışanlara bile yetecek kadar değil. Ve şunu bilin ki halden çıkmış bir çipura ya da levreğin deniz balığı olması ihtimali yüzde sıfır. Birkaç seneye kadar da şu suların en güzel balıklarından biri olan lüfere veda ediyoruz. Hep söylenen oldu, sonuna geldik!”
Bilgiler korkunç. İlk kez mi duyuyorum? Hayır! Ama her defasında tüylerim diken diken ve canım yanarak dinliyorum. Her gün içinde saatlerimi geçirdiğim, içinde olmadığım zamanların neredeyse tamamındaysa gözümü/gönlümü şenlendiren denize baktığımda hainliğimizi görüyor, öfkeleniyorum.
Her sabah Datça’da sahile yanaşan balıkçıları izlemek en büyük keyiflerimden biriydi. Bu mevsimde 7.30 civarı, kışınsa 9.00 sularında kıyıya yanaşıyor, o gece deniz ne bereketi sunduysa seriyorlar taşın üzerine. Balıkların taptaze canlılığı, kendi rızklarına ne düşeceğinin telaşındaki kedilerin şapşallığı, balıkçıların koluna, bacağına, diline sinmiş denizin dinginliği, balıkçı takalarının gözümü şenlendiren o müthiş estetiği vs. bu ufak sahil kasabasına çok yakışıyor. Benzeri tüm sahil kıyılarında olduğu gibi. Lakin hayat sadece bu romantik fotoğraf karelerinden ibaret değil.
Bilmemenin konforu diye bir şey var şu hayatta. Sahte ve yapay bir konfor elbet bu çünkü olan hiçbir şeyi yok kılmıyor. Ama bilmeyen insan, bilmemenin huzuruyla yaşamını devam ettirebiliyor. İşte bir önceki paragrafta anlattığım o güzel karelerden aldığım keyif de tıpkı lüfer gibi mazide kalmaya aday. Çünkü artık takasının önünde bir balıkçı ve yere serilmiş kilolarca balık gördüğümde lekesiz bir keyif duyamıyorum. İnsanın ihtiyacı olan kadar balık tutmasını hiçbir zaman vahşet olarak görmedim ya da doğanın herhangi bir parçasından ihtiyacı olan kadarını almasını ama yetinmemek en büyük insan erdemsizliği. Birileri bize ânı yaşamamızı öğütlerken bunu kastetmemişti kesin.
Yaz dönemi pek çok balığın yumurtlama dönemi. O yüzden yasaklar var. Var ki bu balıklar üreyebilsin, yumurtlasın, varlığını devam ettirsin. İnsanın bu sistemin merkezi olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Dolayısıyla var olan herşey bizim ihtiyacımız, açlığımız, beklentimiz üzerinden var olmaya devam etmiyor. İnsan da bu sistemin sadece bir parçası, merkezi değil. İşte tam da bu yüzden balıkların nesillerini sürdürebilmeleri, salt insanların o balıklardan yiyebilmeleri ve balıkçıların da bundan para kazanması için gerekli değil. Ama bir an için farzedelim ki öyle, balıkçı yine en büyük kötülüğü kendisine yapıyor. Doğru dürüst balık kalmadığı için mesleği bırakmış balıkçı hikayelerini boş yere bu kadar sık duymuyorum.
Bu sabah bisikletle uzun bir turdan sonra yine balıkçıların yanaştığı kıya gittim. Henüz daha gelmemişlerdi. O kıyıda bunca zaman ben dahil bekleyenlerimizin en masumunun kediler olduğuna karar verdim. Gözlerini değil, sadece karınlarını doyurmayı düşündükleri ve ihtiyaçları olan kadarını alıp istif yapma hastalığında olmadıkları için. Ve işte bu yüzden gözümde “dünyadaki bütün canlılar > insanoğlu”…
YORUMLAR