Ege, hikayelerini anlatıyor!

Ege, bakıp da görmeyen için çoğunlukla sadece bir renkler diyarı. Fotoğrafa her zaman ışıltıyla poz veren, evin en fotojenik üyesi… Ama gezip gördükçe, daha da çok artık sadece denizinden, güneşinden faydalanıp giden değil, koynunda ikamet eden bir sevdalısı haline dönüştükçe, bu ışıltının altında sevdiği tüm erkekler tarafından terkedilmiş yaşlı bir kadın hüznü görüyorum. Aleksi Zorba’nın, gündüz süslü püslü makyajı ve rengarenk elbiseleri içinde hayat dolu olan ama gece evinde yalnız kaldığında hüznünden aklını kaçırma noktasına gelen yaşlı sevgilisi gibi.



Evet, Ege’nin de bir tarafı hep hüzün. Tüm Anadolu gibi. Nereye adımınızı atsanız terkedilmiş bir kilise, yıkık dökük taş evler, üzerindeki izlerden yaşanmışlıkları takip edebileceğiniz bir dolu kalıntı… Lakin bir yandan da hiç dinmeyen coşkun bir yaşam gücü barındırıyor içinde. Yaşıyorum diyen herkesin kendine ilham, direnç ve neşe kaynağı yaratabileceği bir yaşam gücü. Ondan değil mi ki hayallerin bir ucunu hep bir Ege kasabasının süslemesi, ondan değil mi ki bu coğrafyada ağlamaların bile sonunun mutlak kahkahayla bitmesi, ondan değil mi ki neşesi kalabalığı kadar büyük bereketli sofraların diyarı olması, ondan değil mi ki doğanın bereket ve barış abidesi zeytin ağacının yetişmesi için onun koynuna verilmesi?


Belki de evrende varolabilecek doğal ne kadar güzellik varsa hepsini birden barındırmasının karşılığı bahşedilmiş bir lanettir Ege için ölümsüzlük. Bunca güzelliğe karşılık bir nazar gibi. Sayısız aşk, yüzlerce medeniyet, insana dair ne varsa tanık olup her birinin ölümüne şahit olmasına rağmen kendisi hep yaşamaya devam etmek zorunda olan bir âbide belki de Ege, bir nevi tanrıça… Mitolojideki tüm tanrı ve tanrıçaların bile anası olan tanrıça…


Çok fazla hikaye barındırıyor bu topraklar. Taşın, toprağın anlattığının ötesinde halen yaşayan insanlarının bile dile geldiklerinde dinleyeni hayrete düşüren bir dolu hikayesi var. Çoğunlukla ya deniz hikayeleri ya da toprak. Denizciler ve yörükler… Denizin ve toprağın birbirine değdiği yerde duran, büyüyüp yeşeren binlerce hikaye… Yaşanmışlıklar öyle değerli ki hiçbir şekilde kayda geçmeden kaybolup gitmeleri büyük sızı yaratıyor bende.


İşte bu sızının artık bir işe yaramasını istiyorum. Sevmediğimiz, mutsuz olduğumuz ya da şikayet ettiğimiz şeyler için yapılabilecek bir şey varsa sürekli söylenmektense “yapmak” olması gereken. Mızmız bir çocuk olmak en kolayı ama en makbulü değil. Eli kalem tutan bir insan olarak sadece sızıdan bahsetmeye hakkım yok bana kalırsa. “Ne hikayeler var, kayda geçmeden yok olup gidecek” demektense kayda geçiren olmayı seçmek de bir seçenek. Hayatta ne olduğumuzu belirleyen, olaylar karşısında nerde durduğumuzsa ben hareket eden tarafta durmak istiyorum, sadece söylenen değil.


İyi bir dinleyici ve ne kadar iyi bilmiyorum ama yazan bir insan olarak denizinden toprağına vurgun olduğum bu coğrafyadan aldıklarımı çamurla seramiğe, kalemle de kağıda geçirmek istiyorum. Gerçek hayatta kahramanım olan sevdiğim onca isim ve hikayeleri… Kaybolup gitmelerini engellemek boynumun borcudur.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.