Bir aşçının hayal defteri

Hemen her aşçının hayali bir gün kendine ait bir mekanı olmasıdır. Hayat hayalleri hep tazeliyor ve bu da kurulması en keyif veren hayallerden biri. İşin gerçekleri pembe gözlükleri biraz olsun siyaha boyasa da hayaller, gerçekler kadar hakiki.



Zamanın tavşan hızında aktığı İstanbul’dan kaplumbağa adımlı kasaba hayatına geri dönmek, paltoları, montları, koca koca hırkaları çıkarıp güneşe sırtını, denize de yüzünü dönmek oldu biraz. İliklere varana kadar ısıtan bir güneş bulunca mavinin en güzelinden bir koya, denizin en dibine attık kahvaltı masasını; bir aşçının hayal defteri de kaldığı yerden yazmaya başladı kendisini.



Bu yaşıma kadar tatlı suda yüzdüğünü bildiğim ördekler denizin içinde bir sağa bir sola volta atarken, arkamdaki masaya doluşmuş topluluk Ocak ayının ortasında bir bir kendilerini denize atarken ben, yarın evden çıkarken mayosuz olmamayı, bir de bir gün sahibi olmayı istediğim mekanı düşünüyorum. Tam da bulunduğum yer gibi bir yerde. Yapılaşmanın olmadığı, sessiz, sakin, denizin dibinde ve hatta mümkün olsa denizin içinde.



İnsan bulunduğu yerle bütünleşerek yaşamayı bilmeli. Ya da yaşamına göre bir yerde bulunmalı. Denizin bunca hayatın merkezinde olduğu bir yerde yaşarken sırtını bu güzelim maviye dönerek oturanların doku uyuşmazlığı ne acı. Ben bunları yazarken yanımda oturan arkadaşımın tam da aklımdan geçenleri dillendirmesi de gülümsetiyor beni: insan böyle bir yerde yaşarken buranın atmosferini, denizini, balığını, güneşini yaptığı şeyin içine sokabilmeli. Evet, tam da bu söylemeye çalıştığım, daha da ötesi hayalini kurduğum.



Denizin en dibinde taş çatlasın on masalı salaş bir meyhane. Fonda hep Ege müzikleri. Bir bu yakadan, bir karşı yakadan. Günlük yorucu mutfak temposu başlamadan kendini sırt üstü suya bırakıp yüzen ben. Mutfaktaki balığın, kalamarın, ahtapotun iyot kokusuna karışan, yüzgeçleri çıkmış aşçı kokusu. Bahsedilen ufak bir kasaba olunca gelenin gidenin, akşam vakti masaları dolduranların hep tanıdıklar olması. Müşteriler arasında dolanırken bir köşede hep duran bir dublenin ara ara “sağlığa, aşka, dostluğa, hep güzel günlerde buluşmak üzere” diye kalkan kadehlere eşlik etmesi.



Eski defterleri karıştırınca benzer hayallerin İstanbul Mecidiyeköy’de bunaltan bir ofis ortamında çalışırken, böyle bir sahil kasabasında yaşamaya fiilen millerce uzak olduğum zamanlarda bile kurulmuş olduğunu görüyorum. Üstelik daha o zamanlar profesyonel aşçılığa bile adım atmamışken… Şaşırarak ama o satırları yazdığım zamanı da çok iyi hatırlayarak… Hayat garip ve ne güzel ki sürprizlerle dolu. Yıllar sonra tam da o zamanlar tarif ettiğim gibi bir mekanda oturmuş bu satırları yazıyorum. Hepsinden ötesi burada yaşıyorum. Yani hayalin aslında belki de en önemli ayağı gerçekleşmiş bile.



“İste, olsun” gevezeliğine girmeyeceğim. Sadece istemek yetmiyor hayatta. Hareket önemli. Ve bir de şu: ne istediğinden emin olunca hareket kaçınılmaz son. Emin olduğum o gün geldiğinde, denizin en dibindeki o masalardan birinde buluşmak üzere…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.