Aşk acısına beni yara bandı gibi kullanmıştı

Merhaba Yeşim Hanım, ben 16 yıllık evliyim. İki çocuğumuz var. Görücü usulü bir yıl nişanlılığın ardından evlendik eşimle. Farklı şehirlerde öğretmenlik yapıyorduk nişanlıyken. Nişanlılığın birkaç ayından sonra eşim ile aramızda problemler çıkmaya başladı. Problemlerimiz küçük şeylerden başlıyor ve kavgaya dönüşüyordu. Bir süre sonra eşim sorunun kendisinden kaynaklandığını, her şeyi anlatacağını, beni de bir daha üzmeyeceğini söyledi ve geçmişinden bahsetti. Benden önce iki yıllık bir gönül ilişkisi olduğunu, biz tanışmadan hemen önce de bittiğini söyledi. Anlattığına göre bu kişi iş arkadaşıymış ve kadının babası evliliklerine izin vermemiş. Kadının da babasına karşı çıkmayıp çaba göstermemesi üzerine eşim tek taraflı bitirmiş ve benimle tanışmış. Kadın bu süreçte tayin isteyip gitmiş. Nişanlandığımızı duyunca da eşimi arayıp sitem ve ağır sözler etmiş. Bu görüşmenin dışında onunla bir daha görüşmediğini ancak vicdanen çok etkilendiğini falan anlattı eşim. Bu yüzden bana soğuk davranıyormuş. Soğukluğunu, beni sevemediğini eşimin ablasından da laf arasında duymuştum bu arada. Eşim hayatıma giren ilk erkekti. Değer yargılarım vardı. Ve onu seviyordum... Duyduklarım beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Tam bitmemiş bir ilişkinin üzerine benimle başlaması çok ağırıma gitmişti. Sanki aşk acısına beni yara bandı gibi kullanmıştı. Üstüne üstlük anlattıklarına ağlayarak vs. tepki verdiğim için bana kararı sen ver ayrılalım diyorsan ayrılalım. Ben kararsız kaldım, kafam karıştı vs. gibi sözler sarf etti. Ben kendimi biraz toparlayınca ona devam edebileceğimizi, bir süre ondan duygusal beklentiye girmeyeceğimi söyledim. Devamında (nişanlılıkta) zaman zaman eşimin düşüncesizce ifadelerine şahit oldum. Onu özlediğimi söylediğim bir anda "Sana âşık olamam ama seni sevebileceğime inanıyorum" gibi... Ve on altı yıl eşimin sevgisine hiç güvenemedim. Neden o gün bitirmedim diye kendimi suçladım durdum. Ama yine de ayrılamadım. Kavgalar, güvensizlikler evlenince de devam etti. Beş-altı yıl çocuk istemedik bu nedenle. Ben o ilk zamanlar oluşan duygusal güvensizliği hep yaşadım. Eşimin yüzüne vurduğum da çok oldu. Bu arada bana fiziksel şiddet uyguladı, hakarete varan kavgalarımız çok oldu. (Halen öfke kontrol bozukluğu var ama artık o seviyeye vardırmıyor) Yine de bitiremedik. Defalarca rest çektim eşime onu istemediğimi, beni sevemediğini, ayrılmak istediğimi söyledim, her şeye rağmen en çok o karşı çıktı ayrılma fikrine... Allah için o günden sonra güven sarsacak bir davranışına rastlamadım. (Umarım yanılmıyorumdur. Çünkü burada çok çeşitli aldatma hikâyeleri okuyoruz.) Telefonu ortadadır. Evine bağlıdır. Boş vaktini evde geçirir... Hatta evliliğimizin ilk yıllarında el ele gezerdik. Hakkını yiyemem sabahları eşim işe giderken çok erken çıkarsa kaldırmazdı. Ve ben uyurken öpmeden gitmezdi... Ama sevgisini içten bir cümleyle, gözlerime bakarak veya sımsıkı bir sarılışla hiç hissettiremedi veya hissedemedim. (Ona “Beni sevebildin mi peki dediğimde evet tabii ki, sevmesem sürdürür müydüm, bu nasıl soru?” diyor.) Bu iniş çıkışlar sürerken Yeşim Hanım bundan birkaç yıl önce de eşim işini kaybetti. Ayrı bir bunalım dönemine girdik. Eşim hepimize karşı agresif ve gergin. Ona ihtiyacımız olduğunu söyleyince bana dokunmayın ben bunalımdayım diyor. Uykuya veriyor. Bir kızımız ve bir oğlumuz bu hengâmede büyüyor... Ben geldiğimiz bu noktada eşime maddi manevi her konuda yanında olduğumu ancak bu yaştan ve yaşananlardan sonra hiçbir sebeple sevgisizliğe ve ilgisizliğe katlanmayacağımı söylüyorum. Son zamanlarda sürekli geçmişi hatırlıyorum. Ve kinleniyorum eşime... Beni sevgisizliğe mahkûm ettiğini düşünüyorum. Kendimi suçluyorum ve çok yıpratıyorum. Tüm bu olanlara izin verdiğim için... Sizce benim zorumla bana ilgi gösterse gerçekçi olur mu Yeşim Hanım? Eşim benimle, kaderine boyun eğip, vicdan yaparak mı sürdürdü ilişkimizi yoksa beni de sevebildi mi? Bu yuvayı ayakta tutabilmem veya olmuyorsa kendi yoluma bakmam için bu soruların cevaplarına ihtiyacım var... Şimdiden teşekkürler…



Yeşim Tijen'in cevabı:

Geçmiş geçip giderken, insan bazen yaşananların önemini kavrayamıyor sonra eğer o gün yapılması gerekenler yapılmamışsa ileriki senelerde geçmiş tekrar sizinle yüzleşmek üzere önünüze geliyor. Şaşırıyorsunuz… Şaşmamalı... Üzeri örtülmüş, yok sayılan her şey bir gün açığa çıkar. Bu sefer hem geçmişle hem yaşananlarla hem de kendinizle hesaplaşmaya başlarsınız. Sonuç genelde pişmanlık olarak insanın içine oturur. Hazmedilmeyen bir yemek gibi insan içinde sancıyı yaşar. Bir adım ilerlemezsiniz. Çünkü geçmişin telafisi yoktur. O yüzden de şimdi size keşke cesaretli davranıp nişanlıyken bir başka genç kızın varlığını öğrendiğinizde onu bırakabilseydiniz demem hayatınıza bir fayda getirmeyecek. Eminim bugün olsa yapabilirsiniz. İki çocuk annesi hayatı az çok bilen güçlü bir kadınsınızdır. O gün hayatı tozpembe gören/sanan bir genç kızdınız. Hayatın tozpembe olmadığını insan yaşaya yaşaya, şaşa şaşa öğreniyor. Pembe dizi, aşk romanları hep yalan. İnsanı olmayacak rüyalara sürüklüyor, aşkı herkesin yaşayarak çok mutlu olabileceği zihinlere işleniyor, o yüzden fazla okumamak gerek. Beklentileri yükseltiyor. Malum hayat hiç pembe dizilerdeki gibi değil, entrika mücadele kendinle bile. Genç kızlıktan başlayarak uyanık olmak gerekiyor ama insan zamanla hayata uyanıyor. Bazen sarsıla sarsıla bazen yara bereyle. Aslında siz yaralı bereli değilsiniz, biraz geçmişte duymuş olduklarınızdan dolayı hala sarsıntıdasınız. O zaman ne yapmak lazım? Kendini güçlendirmek lazım, aynı eski binaların güçlendirilmesi gibi. İnsan olumlu düşünerek kendini duygularını, karakterini güçlendirebilir çünkü ben yazdıklarınızda evet belki ilk zamanlar yeterince değil ama şimdi seven, sayan, değer veren bir eş gördüm. Eksiklik hissettiğiniz duygular var, bunu anlıyorum ama kadınla erkek o kadar ayrı dünyalardan ki...


Bazı erkek duygularını yeterince hissettirmeyebilir, diline dökmeyebilir. Yaşayışına bakarsanız orada söyleyemediği sözcükleri görebilirsiniz. Ben nerede gördüm derseniz; boş vakitlerini evde geçirmesi, evine bağlı olması. Siz âşık bir eş istiyorsunuz; heyecanlı, ilgili, sürprizli ama eşiniz âşık olmamış, sizi sevmiş. Birçok evlilik bu şekilde yaşanıyor aşksız. Aşk güzel bir duygu herkesin yaşayamadığı, yaşayanın kendini çok mutlu hissettiği bir talih kuşu gibi bir şey. Sevmekse değer vermek, saygı duymak, korumak, görevlerini yapmaktan öteye gidemiyor. O da güzel ama insana yetmeyebiliyor. Çünkü aşktaki o heyecan olmayınca insan yeterince kanlı canlı olamıyor. Bir de erkeğin karakteri içine dönükse, dümdüzse kendinizi hatırlatmaktan, ilgine ihtiyacım var demekten, uyuyanı uyandırmaktan çekinmemelisiniz. Kadın hayatın can damarıdır. Umutlarıyla, sevgisi, ilgisiyle, hayal gücüyle ve bazen utanıp içinde tuttuğu bazen ortaya dökerek yaşama geçirdiği fantezileriyle kadın hayata can katandır. Ah… Bir de utanmasa geri durmasa ne çok şey değişecek hayatında. O yüzden eşinize dokunmaktan, sevginizi doya doya içinizden geldiği gibi yaşamaktan geçmişte kalmış bir genç kız için kaçınmayın diyeceğim. Çünkü eşiniz size ve ailesine değer veriyor. 16 sene az bir zaman değil, iki çocukla birlikte hayatla mücadele etmek insanlarda da evliliklerde de bir monotonluk yorgunluk oluşturabiliyor. Bazı kadın ya da erkek kendi içine dönebiliyor. Bu eşini sevmediği anlamına gelmemeli ama kadınlar hemen bu düşünceye kapılıyorlar, beni artık sevmiyor diyerek içten içe küsüyorlar. Dağ dağa küsmüş dağın haberi olmamış misali. Seviyorlar ama artık içten içe. Bana "Zorla gösterilen ilgi gerçek olur mu?" diye sormuşsunuz; zorla kimse kimseye ilgi göstermez. Sizi düşünüyor olması, evinde vakit geçiriyor olması, her sırrın ortağı olan cep telefonun ortaya koyabilmesi eşiniz için siz ve ailesinin değerli olduğunu size anlatmaya yetmeli, eşinizin ilgisinden şüpheye düşmemelisiniz. Çünkü siz aldatılmayan şanslı azınlıktansınız. Takdir ettim eşinizi, siz de eşinizi takdir etmeyi bilmelisiniz. Kadınlar eşlerini takdir etmekten ne kadar uzaklar, oysa kadınların ilgiye ihtiyacı olduğu kadar erkeklerin de takdir edilmeye, bunu görmeye ihtiyaçları var. Çekinceleriyle kendini yaşayamayan, yaşatmayan hiçbir kadın ben evliyim demesin, ev arkadaşısınız demektir. Evli olmak kendini aşabilmektir.


Size aşktan bahsettim ya siz belki hala eşinize âşıksınız. Bu duyguyu yaşıyorsanız siz eşinize ilgili olun, sevin, öpüp koklayın. Hep beklemeyin, enerjik bir kadın olun, duygularınızı “acaba”ların içine düşerek bastırmayın, yaşayın ve yaşatın derim. O genç kız şansını kaçırmış, siz şansınızı evhamlanarak ziyan etmemelisiniz. Hala geçmişi kaşımak size mutluluk getirmez. Üzerinden beraberce paylaştığınız yaşananlarla çok sular akmış sevgili kızım. Bugün eşiniz vaktini sizinle, çocuklarınızla geçiriyor, huzuru evinde buluyorsa bunun bir kadın olarak keyfini çıkarın, mutluluğunu yaşayın. Yaşadığınız güne, anın hakkını vermeyi öğrenin artık diyeceğim. Yoksa kendinize de eşinize de yazık edeceksiniz. Başarabilmeniz dileğiyle...


Sevgiler sevgili okurlarıma...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.