Pes ettim...
“Merhaba Yeşim Hanım,
Öncelikle yazılarınızı takip ediyor ve fikirlerinize değer veriyorum, paylaşımlarınız ve bakış açınız için teşekkürler. Yaklaşık 3 yıl süregelen bir ilişki, başı da sonu da belirsizlik çünkü gidişat mezhep çatışması, evet farklı mezheplerden iki insan; kız Sünni, erkek Alevi. Mezhep nedir bilmezdim; ta ki kuzenimin bir Alevi ile nişanlanıp çocuğun evliliğe 1 ay kala nişanı atmasına kadar. Sebep çocuğun babasının siz benim evladımı sünnileştireceksiniz deyip tüm takı tokayı geri götürmesi. Ben bu riske girmem derdim o zamanlar, bir gün biri çıkageldi, anladım ki farklı. Nasıl mı? His işte, o an hissettim, ama devam ettim bile isteye. Olacakları tahmin edip sürekli noktalıyor ancak yeniden başlıyordum. Sebebi, çok mükemmel bir insan diyordum ona, en önemlisi vicdan sahibi. Bugünlerde en değerli şeydi merhametli insan olgusu. Etrafımızdaki ilişkiler ve bakış açıları da ortada, gerçek seveni bulmak zordu belki. Ben çok sevmedim çünkü sevginin kırılganlığını yaşamıştım bir kere, yüreğim o sebeple hep temkinli. Belki kabul görür dedik, onun ailesi bir tanışma evlendirme çabası, bizim aile hala bitmedi mi bakış açısı ve arada kalan bir genç kız. Kadın olmak zor şey, yaş 26, etraftakilerin hadi bul hayırlısını da evlen baskısı, onunla bununla tanış önerisi, bir toplulukta sohbet hep evlilik tantanası. Her aile bireyinin konu ile ilgili bir önermesi bir ahlak dersi. Yoruluyor insan, yoruldum ben de. Ne mi yaptım? Pes ettim. Zaman içerisinde ilişkimiz de yıprandı. Benim karamsar bakış açım, kendi içimizde girdiğimiz kültür tartışmaları, deneme yanılmalarım, ailemin asla olmaz ve değişmez ön yargısı mutlu olanların örneklerinin çok az olması, sonrasında yaşanacak kaos, olacak çocuğun yaşam tarzı düşün düşün ben de bıktım. Şimdi nasıl mıyım? Gereğinden fazla sakin kabullenmeye çalışıyorum, kızgınım insanlara. Artık vurdumduymaz oldum, arkadaşlarım, akrabalarım dahil herkesten soyutlamak üzereyim kendimi. Bir de yüreği güzel olan o insan, onu düşündükçe keşke diyorum! Kimileri diyor ki; keşke deme kendi doğrunu yaşa, ancak o kadar cesur değil yüreğim. Sonunun önünden iyi olacağını kim bilebilir ki? Hem aile diyorum, onca emek, onca çaba ya onlara bir şey olursa? Vicdanımla konuştuğum zaman aklımda kayboluyorum.
Hayatımın sonraki seyri; bir gün bir yazar olmak istiyorum. Hep severdim yazmayı, birilerine ışık tutmak, bilgiyi aktarmak en güzel şey olmalı ya da bir eğitimci olmalıyım, çocuklara birliği ve sevgiyi aşılayan biri... Sizi sevgi ile takip ediyorum. Sağlıkla mutlulukla kalın Yeşim Hanım.”
Yeşim Tijen’in cevabı:
Artık sevmeyeceğim modunda bir mail aldım sizden. İçinizin acısını yüreğimde hissettim. Sormak istiyorum; değdi mi? Ailenizi kırmayarak, söz dinleyerek en iyi evlatları olabildiniz mi bari? Yüreği güzel o insanı düşündükçe keşke diyorum demişsiniz, bu ne kadar acı! Ben bir yabancıyım, sizi tanımıyorum bile. Sizlerle hayatlarınıza girip çıkıyorum ama bazılarınızın maili beni fazlasıyla etkiliyor, aklıma kazınıyor. Neden keşkeye mahkum kalsaydınız? İnsanın karşısına çıkan kişi değiyorsa, olana dek mücadeleyi de göze alabilmeli. Çünkü aynı insandan bir tane daha yok, yok.
Sizin meseliniz ne biliyor musunuz? Meğerse çok sevmedim dediğiniz bu adamı çok seviyormuşsunuz. Sessiz sedasız yüreğinize girmiş o adam, yaptıklarıyla, sözleriyle iz bırakmış. Şimdi o acı vuruyor sizi. Nasıl vurmasın? Eminim hatırlatan çok şey vardır, koca bir 3 sene…
Gönül ne mezhep tanır ne zengin ne fakir. Sevmek isteyince engelleri yıkar, geçer. Nasıl yıkmasın? 3 yıllık bir ilişki, sizin için yanıp tutuşan, her şeyi yapmaya hazır bir adam, sadece ara ara geri dönen başka da bir varlık göstermeyen siz… Size ne kalmış bu aşktan geriye, kocaman nur topu gibi bir pişmanlık.
Üzülerek, utanarak bu konuyu işliyorum. Alevi dostlarım beni bağışlasın, insan ayırımı yapmadım, kalbim, aklım farklı çalışıyor. Bu ayırımı yapanlara da uzaydan gelmişler ya da insan değillermiş gibi şaşkın şaşkın bakıyorum. Neyin, kimin üstünlüğü bu? Yakışıyor mu? Allah’ı dillerinden düşürmeyip korkusunu yüreklerinde taşımıyorlar mı? Peygamberler yoluyla insana anlatılanlar ve insandan istenen birbirinizi yiyin miydi? Oysa insanı üstün kılan davranışları, canlı olan her şeye karşı tutumudur. Bakın burada ayırımı yapmalı insan, ama mezhep konuları insanı aşar bence ama nedense bazıları bu ayırımı yıllarca yaptılar, ötekileştirdiler, tuh kaka bile dediler. Ayrımcı insanların baskısı altında kimliklerini saklayarak yaşamalarına sebep oldular ve o ayrımcılar bu durumdan hiç rahatsız olmadılar. Özgürce inançlarını yaşamalarına izin vermemelerinin nedenine bir takım kulplar da ekleyerek bahanelerini de hazırladılar. Vurun kahpeye misali acımadan sözleriyle vurdular; en can alıcı yerlerinden, namuslarından sindirdiler Alevileri ve Müslümanlıktan bahseden bu zümre hiç rahatsız olmadı bu yaptıklarından. Şimdilerde ufak tefek bir değişim varsa da yetmez, özgürce kendi inanışlarını yaşamalılar. Buna da hepimiz sevgiyle, saygıyla bakmalıyız. Uzun yıllardır tanıdığım bir sürü Alevi dostum var ve ne gördüm onlarda biliyor musunuz? Aile yaşamlarında oldukça demokratikler, birbirlerine sahipler arkadaşlıkları, dostluklarıyla, sevgi dolu yürekleriyle, Atatürkçü düşünceye, eğitime önem verirler.
Benim yazdıklarımdan farklı neler söylemişlerdir kim bilir, duyduklarınızı aklınız alıyor mu? Almasa bile etkilenmiş aklınızda, bu ilişkiden uzaklaşmışsınız ama kalbiniz, onu hesaba katmamışsınız. O uzaklaşamamış ne yazık ki. Bunu fark edememişsiniz. İnsan ne istediğini bilmezse adım atamaz. Sizin yeterince dik duramamanız bu yüzden. “Ben istiyorum” der diretebilirdiniz. 26 yaş doğru ve yanlışın bilindiği yaşlardır. Her yaşta hata yapılsa da artık kendinizle ilgili bir kararın arkasında durabilecek yaştasınız. Onunla evlenmeyi göze alacak kadar ailenize “İstiyorum, bu konu kapanmıştır.” sözlerini söyleyebilecek kadar güçlü duruş sergileyememişsiniz. Bu da “Onu sevemem, onlar Alevi, evlenmemize izin vermezler” diyerek kendinize koyduğunuz engelden. O zaman bu gencin 3 yılını neden çaldınız diye sormam gerekiyor size. Baktınız olmayacak, bitirseydiniz…
Keşkelerden bahsetmişsiniz; iki çeşit keşke vardır sevgili okurum: Birincisi insanın aklına geldikçe içinin yandığı, kalbinin sıkıştığı keşkelerdir. Diğeri ise sizi o kadar yıpratmayan keşke diyerek geçtiğiniz keşkelerdir. Birinci keşkeler acı verir. Başkalarını dinleyerek hayatınıza yön verirseniz, başkalarının istediği hayatı yaşayacaksınız ve ileride diyeceksiniz ki “Keşke kimseyi dinlemeseydim. Keşke onunla evlenseydim.” Bunları düşünürken de kendi istediğiniz hayatı yaşasaydınız nasıl olacaktı diye hayaller kuracaksınız. Kendi hayatınızda acılarınızla kaybolacaksınız. Eğer kendi doğrunuzu yaşamayı seçer ve mutsuz olursanız diyeceksiniz ki “Keşke annemi babamı ya da diğerleri kimse onları dinleseydim. Bu adamla evlenmeseydim, ama bu hayatı ben seçtim, ben istedim, ben ısrar ettim, mutsuzlukta benim mutsuzluğum, başkasının seçimi değil.” İkisinin arasındaki ayırım ise biri olmasını istediğiniz ama sizden çalınmış bir karar, sizden çalınmış bir hayat. Diğeri sizin seçtiğiniz bir hayat olduğu için ilki kadar acıtmaz. Gerçekten istiyor da istiyorum diye diretemiyorsanız, pişmanlığınızla yana yana yaşarsınız keşkeniz sizden hiç uzağa gitmez.
Öncelikle bir konuya açıklık getirmelisiniz: Siz bu genci yeterince istiyor musunuz? Bunu bilseniz bu sevginin arkasında durabilirdiniz. Diretip evlenirseniz ne olacak biliyor musunuz? Esas sorun o zaman başlayacak. Sanmayın ki aileniz veya diğer istemeyenler hemen tavır değişecekler, uzun bir zaman sınav vereceksiniz beraberliğinizle. Evlendiğinizde arkanızdan konuşacaklar, bunu hissedeceksiniz. Dayanabilecek misiniz? Gencin çok dik durması gerekecek. Sizin dik durmanız, onun elini bırakmadan yürümeniz, hepsi onun dik duruşuna bağlı. Size sözleriyle baskı yapacaklar, gözleriyle baskı yapacaklar, sizi imaları ve çok şey anlatan gözleriyle hırpalayacaklar. Hepsini hissedeceksiniz. Herkes mi bunu yapacak? Hayır. Şükür ki herkes bu kadar bağnaz değil. Aileniz ne kadar istemezse istemesin, gözleri iyi yürekli, sevgi dolu bir genci görmemezlikten nereye kadar gelecek. Bir de bu yanı var; adaletli insanlarsa bir zaman sonra yanılmışız diyebilirler de değil mi? Aileniz adil insanlarsa bunu söylemekten de gocunmayacaktır. Biraz zayıf gibi gözükse de bu ihtimal, olması gereken bu. Olamaz mı, aileniz bu kadar mı düşman?
Diğer yandan gencin dik durması lazım demiştim. Genç, dik durup ne yapacak? Bugünkü gibi sizi sevip korumaya, hak ettiğiniz hayatı yaşamanıza olanak sağlamaya çalışacak. Bir kadının bu çabayı görmesi bile kadını mutlu etmeye yeter. Sizin başınızın yukarda olması onun davranışlarıyla yakından alakalı. Bu konuda ona güveniyor musunuz? İnsan ilişkilerinde dost canlısı mı, saygılı mı? Affetmesini biliyor mu? Ailenizin tutumunu biliyordur, karşılarında ezik kalmamalı. Ya siz? Siz onu koruyabilecek misiniz? O gücü kendinizde buluyor musunuz? Bu evliliğe uzak durmanızın nedenlerinden biri olarak, sonun önünden iyi olmayacağı endişesini öne sürmüşsünüz. Hiçbir evliliğin sonunun ne olacağı bilinmez. Hep mutlu başlanır, ama mutlu kalan çift parmakla sayılacak kadar azdır. Hele bu zamanda tamamen Allah’a emanet evlilikler. Bazı kadın ve erkekler evliyim demeyerek özgürce davranıyorlar, saman altından su yürütüyorlar. Bir ihanet kokusu, bir ihanet kokusu sarmış gidiyor ortalığı!
Kimileri kendi doğrunu yaşa diyor diye yazmışsınız ama siz bana öyle bir mail atmışsınız ki verdiğiniz karar, sizin doğrunuz değil. Siz şu an sizin dışınızdaki herkesin doğrusunu yaşıyorsunuz. Kararınız olumsuz da olsa bu kararı siz vermelisiniz. Anneniz, babanız veya diğerlerinin etkisiyle değil, özgür iradenizle. Ailenizin söz hakkı olsa da karar sizin olmalı, bu hayatın sahibi sizsiniz. Diğer bir konu bebeğinizin hangi mezhepten olacağı; doğmamış bebeğe don biçmek gibi geldi bana. İlerde evlenip çocuğunuz olduğunda, sizleri görecek kendini hangi mezhebe yakın hissediyorsa onu yaşayacak. Siz de şu an aileniz gibi ayırım yapıyorsunuz doğmamış çocuğun üzerinde farkında mısınız?
Sevgili okurum bütün bunları yazmama karşın öyle yapın, böyle yapın diyemem. 18-20 yaşında değilsiniz. Sadece beraberce objektif olarak konuştuk. Size tüm samimiyetimle düşüncelerimi anlattım. Yaşam sizin yaşamınız, siz yaşayacaksınız. O yüzden de kararlarınız daima sizin kararınız olmalı ki pişmanlığı çok acıtmasın. “Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz” demişti rahmetli Süleyman Demirel. Çok hoşuma giden bir sözüdür ama meseleleri mesele yapmakta korkarım üzerimize yok.
İnsanlardan uzaklaşmışsınız. Bu kararınızı almanıza sebep olarak onları gördüğünüzden bir tepki gösteriyorsunuz. Zamanla değişecek, mutlu oldukça yine seveceksiniz insanları, yakınlaşacaksınız bazılarına. Biliyor musunuz, kendinizden çıkmayı başarabilirseniz geçen her yılda yeni bir siz bulacaksınız. Ben o kadını görmek isterim bundan sonrasında. Kapasiteniz var, çıkarın kendinizi kabuğunuzdan, saklamayın kendinizi. Biraz asi olmak gerekiyor hayatta. Azıcık asiliğin kimseye zararı olmaz. Gerçek size ulaştığınızda bulduğunuz o kadını şimdiki sizden daha çok seveceksiniz, daha rahat karar vereceksiniz. Korksanız da korkudan sinmeyip kendi seçtiğiniz yolda başınız dik yürüyeceksiniz. “Hataysa, benim hatam!” diyerek o hatalarla güçlenerek siz olacaksınız. İçi sevgi dolu, yüreği güzel okurum; ileriki yıllar için yazarlık düşüncenizle mutlu oldum. İnşallah. Mailinizden gördüğüm kadarıyla anlatım tarzınız çok hoş. Neden olmasın? Yolunuz açık, şansınız bol olsun. Sevgiler…
YORUMLAR