Asla anne olamayacak mıyım?
“Merhaba Yeşim Hanım, yazılarınızı sürekli takip ediyorum ve en son yazınızı okurken ben de sorunumu sizinle paylaşarak yardım almak istedim. Henüz 20’li yaşlardayım. Bugüne kadar doğru dürüst ilişkim olmadı, belki de olamadı. O duygularımızın doludizgin, başımızda kavak yellerinin estiği üniversitedeki ilişkimi saymazsak, 5 aylık bir ilişkim oldu ve sonu hüsran, aldatıldım ve terk edildim. O günden sonra da kimseye güvenim kalmadı ve içime kapandım, kendi yalnızlığıma çekildim. Bundan sonra da hep böyle olacak gibi geliyor. Fazla karamsarım, daha doğrusu oldum. Neden diye soracak olursanız, bazı sağlık problemlerim nedeniyle. Bundan yıllar önce asla anne olamayacağımı öğrendim ve bunun yanında diğer kadınsal sağlık sorunları... Yıllardır doktor doktor gezmekten artık yoruldum ve kabullendim. Her şey bebek, evlilik değil belki; ya da bir gün tedavim tıp dünyasında bulunur. Aslında karşıma beni anlayan, beni her koşulda kayıtsız şartsız sevecek biri çıkarsa bu sorunları aşabileceğimi düşünüyordum, sonuçta her anne bebeğini doğuracak diye bir kaide yok, evlatlık ya da taşıyıcı annelik yoluyla da anne olunabiliyor. Ben bunları yıllar önce küçücük yaşımda kabullendim Yeşim Hanım. Bir önceki yazınızda yazmışsınız, kendi ümidinizi kaybetmediğiniz sürece başarısız sayılmazsınız diye, sanırım ben artık başarısızım Yeşim Hanım. Dünyanın en kötü duygularından birini yaşadım. Ben güvendiğim, inandığım erkek tarafından aldatıldım. En zoru da ne biliyor musunuz? Sanırım yukarıda bahsettiğim sağlık sorumlarım yüzünden. Bazen asla mutlu olamayacak ve beni sevip, anlayacak biriyle tanışamayacağımı düşünüyorum, tabii bir de anne olamamak fikri beni yaşlanınca yalnız ve huzur evinde kimsesiz yaşlanacağım inancına düşürüyor. Şimdi söyleyin Yeşim Hanım bana, ne yapayım, nasıl yapayım? Her bebek gördüğümde içim acıya acıya, acaba diyerek bakmanın mı üstesinden gelmeye çalışayım, belki beni bu halimle sevecek ve bana asla ihanet etmeyecek biri gelmeyecek ve yalnızlık düşüncesinin mi üstesinden geleyim? Ha bir de okul bitti ve işsiz, daha doğrusu beş parasızım, bunun üstesinden mi geleyim? Ben bunlarla nasıl başa çıkacağım Yeşim Hanım? Yardım edin lütfen!”
Yeşim Tijen’in cevabı:
Son iki-üç gündür bir kadın olarak acı çekiyorum sizler gibi. Yanıyor yüreklerimiz birçok yazımda da yazdığım gibi bizim ülkenin erkekleri erkekliklerini yitirdiler. Tabii ki ruhsal anlamıyla söz ediyorum. Fiziksel olarak görünen o ki, tam gaz devam. Yaşanan bu vahşetlere bağırıyoruz biz kadınlar olarak, yeteeeer! Duyan var mı? Ya bu vehametin farkında olan var mı? Ama bağırmak yetmez, cezalandırılmalısınız. Sahip olup övündüğünüz cinselliğinizden asmalılar bu tarz erkekleri. O da yeterli gelmez bize ve artık Allah’a da havale etmeyeceğiz sizi.
Uzun bir süredir sorguladığım bir konu var, bugün sormak istiyorum. Hatta biraz da düşünün istiyorum. Her şeye egemen siz erkekler olduğunuz için mi bu dünya bu kadar yaşanmaz halde, ne dersiniz? Yalnız tecavüzcü müsünüz? Yalancısınız, cinsel arzularınıza erişmek için kılıktan kılığa giren, genç kızların masum duygularını istismar eden, bin bir yalanla ağlarına düşürüp sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına dönen yine siz değil misiniz? Kısacası gizli sapıksınız. Bu benim teşhisim mi? Siz kendinizin farkında değil misiniz? Bal gibi de farkındasınız.
Erkek düşmanı değilim, hiç olmadım. Ama bu gidişle olacağım, elimde olmadan kadınların yaşadıklarına isyan ediyorum ve erkeklerin iki yüzlülüğüne pes diyorum, pes!
‘’Ey kalbim
Ey suları usul usul yükselen deniz!
İçimiz damar damar parçalansa da,
Dışımız lal gibi sessiz.’’
Hayat, o büyürken düşündüğünüz gibi değil, değil mi? Benim için de öyle olmadı. Barbara Cartland’ın aşk romanlarını, pembe dizilerini, cep fotoromanları okuyup, hayatın o romanlardaki gibi olmadığını görmek inanın hiç kolay olmadı, ama insanın kendini hala o dünyanın kahramanı gibi görmesi ve bunu sürdürmeye çalışması da sanırım benim inatçı ruhumdan kaynaklanıyor. Evet, her gün yeni bir şey öğreniyorum hayattan, yaşadıklarımdan, başkasının yaşadıklarından ve biliyorum ki hala öğreneceğim şeyler var. İnsanın en büyük yanılgısı herkesi kendi gibi sanması. Oysa insanlar müthiş iki yüzlü. Üstelik bir de maskeleri var. Hangi yüzü gerçek bilemiyorsunuz ne yazık ki. Böyle bir dünyada çok dikkatli olmak gerekiyor gerçekten de. Hayat romanlardaki gibi değil. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki karşınıza çıkan insanlarda gördüklerinize kapılmayacaksınız. Duyduklarınızınsa neredeyse hiçbirine inanmayacaksınız. Yarın ‘’Ya ne yaşadık ki’’ deyip düşünmek isteyebilir ya da bir başkasına gönül verebilir günümüzün erkekleri.
Aşk bir kandırmaca oldu. Hedeflere ulaşmak için söylenen her söz mübah ve oynanan aşk oyununun bir parçası. Yaşadığınızı sanıp kapıldığınız ilişkinin sonunda size kalan gözyaşı, acı ve şaşkınlıktır. Kırıp dökmek istersiniz, her şeyi silip atmak ve unutmak. Hiç yaşamamış olmayı dilersiniz, gururunuz incinir, yara olur yüreğiniz, kaçarsınız tüm dostlarınızdan, paylaşmak istemezsiniz acılarınızı, bir tek kendinizle kalmak en iyi gelen ilaçtır o an size, sizi en iyi anlayan kendinizsinizdir. Çünkü yarayı azdıra azdıra iyileştirmeye çalışırsınız, dilinizde tövbelerle. Bu yaşadıklarınız sizi yalnızlığa doğru götürür adım adım. Kimseye bir daha güvenemezsiniz, o yürek kalmamıştır bir daha bir daha deneyecek. Bütün hepsine aynı öngörüyle bakarsınız. Haksız da sayılmazsınız. O içlerinde tek tük kalmış doğru erkek sizi mi bulacak? Neden bulmasın? Bu kadar olumsuzluklarına rağmen sağlam karakterli erkeklerin olduğuna inanıyorum. Terk mi edildiniz? Daha iyisinin karşınıza çıkacağına niye inanmıyorsunuz? Bence buna inanın. Ben olsam inanın böyle düşünürdüm. Gideni ardınızda bırakmalısınız. İhanetiyle, yalanlarıyla maziye gömün gitsin. Hak ettiği yerde bırakın onu. Siz özgürleşerek daha deneyimli, akıllı, tedbirli yolunuza devam edin. Hayat hep böyle yüreksiz insanlardan oluşmuyor, buna inanın.
Aslında o ihaneti daha çok önceden bir şekilde görürsünüz, farklılıkları hissedersiniz. Bazen baktığınız bir resimde, söylenen sözcüklerde hisseder, ama konduramazsınız. Aklınızın bir köşesine iteler, sıkıştırırsınız o düşünceleri bir gün. O anların tekrar karşınıza çıkacağını bilemeden küçük ayrıntılardır bunlar. Fark etseniz de üstünde durmamaya çalıştığınız o küçük ipuçları size anlatmaya çalışmıştır oysa. Peki kim kimi kaybeder? Siz mi kaybetmişsinizdir, yoksa o mu? İnanın kaybeden siz değilsinizdir, yalanla, dolanla yaşayan insandan bir kazanç olabilir mi? Olmaz tabi, yani o genç sizi terk ettiyse kaybeden inanın odur.
Anne olmak, bu konuya gelince tabii ki çok güzel, ama dünyanın sonu mu olamamak? Maksat o ruhu taşıyabilmek, o vasıflara sahip olmak. Anne diyebilmek için bekleyen yüzlerce çocuk var ülkemizde. Bazılarımız da bu misyonu yüklenmeliyiz belki de. Bir çocuğa annelik duygusunu yaşatıp sıcak bir yuva vermek, sevmek, kim doğurursa doğursun, ona annelik duygusunu yaşatabilmek ve topluma kazandırmak değil mi zaten annelik?
Tabii ki sizinle evlenecek kişi birlikte çocuğunuz da olmasını arzu edecektir, ama sevgi öyle yüce duygu ki tüm bunlara rağmen sizden vazgeçmeyebilir sevince erkek. Sizin de bildiğiniz gibi bir sürü alternatif de var tıbben, daha çok gençsiniz tıp alanında yeni yeni tedaviler ortaya çıkabilir bu da olasılıklar dahilinde. Herkes kendiyle ilgili zaman zaman ümitsizliğe düşer, ama sonra kalkar ayağa daha da güçlenerek. O kadar gençsiniz ki hayatla baş etmeyi öğreneceksiniz.
Sizin yaşınızda bir insan değildi o bahsettiğiniz yazımdaki okurum, 40 yaşında artık hayatı birçok yönüyle öğrenmiş biri olarak sorguluyordu kendisini. Ben sizin yazdıklarınızda biraz buruk, ama güçlü bir genç kız gördüm. Siz de göreceksiniz, biraz daha dikkatli bakın kendinize. Akıllı ve duygusal bir genç kıza yazıyorum ben bunları. Ve inanıyorum ki ne tür olumsuzluklarla karşılaşırsa karşılaşsın ayağa hep kalkacak, o genç kız yine düşecek, yine kalkacak ve bizler gibi sonunda acımadı kiii diyeceksiniz siz de sevgili okurum. Kendinize güvenin, inanın ve umut edin. Ruhunuzdaki o ümitleri hep pozitif olarak besleyin. Karamsarlıklara kaptırmayın, şunun şurasında daha 20’li yaşlar ne ki? Ne güzel şeyler bekliyordur sizi kim bilir. İnanın bana anlattığımdan farklı olmayacak yeter ki bırakmayın kendinizi. Çünkü sizin hayatınızın tek çaresi, ümidi sizsiniz, bir başkası değil. Siz gülümseyerek bakın hayata ki, o da size gülümsesin. Hani yolda birini görürsünüz tanımazsınız, ama gülümsersiniz, o da size gülümser doğal olarak ya, aynı onun gibi.
Başaracağım, yapacağım deyin. Unutmanız mı gerekiyor, unutun gitsin. Hatırlanmaya değmeyecek insanların aklınızda hiçbir işi yok. Bunları kendinize sürekli söyleyin. Duygularınız ile birlikte, mantığınızı da hiçbir zaman elden bırakmadan, kendi hayatınızı idame ettireceksiniz. Bir süre sonra siz de inanıp güvenecek, daha farklı bakacaksınız. Hayatınıza sonra ne olacak mı diyorsunuz? Kim tutar sizi? Okumuş bir genç kız olarak bugün işsiz olsanız da, yarın çok işiniz olacak. Bugün beş kuruşunuz olmayabilir, ama o bugün için öyle, yarın hep bir ümittir, yeter ki yarına uyanabilelim.
Yeniden sevmekten korkmayın. Sizi deli gibi sevecek, o istediğiniz erkek bir gün karşınıza çıkacak, yeter ki beklemesini bilin. Herkesin kötü olduğu bir dünya yaşanılası bir yer olmazdı. Yaşama tutunuyorsak hep sevgilere sarılarak. Sabır sevgili okurum, sabır. Her şey bir gün çok güzel olacak, yeter ki umutlarınızı kaybetmeyin. Başınızı dimdik tutun, daha da dik, yolunuza öyle devam edin. Biraz duygu, biraz mantık, biraz ümit, en önemlisi de kendinize inanarak. Sevgiler…
YORUMLAR