Küstüm!
Bir önceki yazımda tartışma konusuna değinmişken, bu hafta da bazı tartışmaların talihsiz sonucu olan “küsme” davranışından da bahsetmesek olmazdı. Aslında küsmek için her zaman ortada bir tartışma olması gerekmiyor; olayların gidişatı istediği gibi gerçekleşmediğinde küsmek de çok yaygın... Her zamanki gibi bu davranışı incelemeden önce tanımlayalım isterim: Küsmek, sözlükte görüşmeyi veya ilgiyi kesmek olarak tanımlanıyor. Ancak her şey bu kadar basit değil tabii ki...
Küçük yaşlardan itibaren öğrendiğimiz bir ifade bu, “Küstüm!”... Sadece görüşmeyi ve ilgilenmeyi kesmek gibi bir eylemi değil, aslında bu davranışın sebebi olan bir duyguyu da bildiriyor: Kırgınlık... Buzdağının suyun üstünde kalan kısmı gibi, dışarıdan görünen duygu hep öfke oluyor ancak derinlere bakacak olursak, bize bunu söyleten duygunun kırgınlık olduğunu kolaylıkla görebiliriz.
Peki neden kırgınlık yaşarız? Genelde önemsenmediğimiz, dikkate alınmadığımız, dinlenmediğimiz ve hatta istenmediğimiz kanısı oluştuğu zamanlarda böyle hissedebiliriz. Bu arada şunu özellikle belirtmem gerekiyor; burada söz konusu olan kırgınlık, çevremizi dikkate almadan dayatmaya çalıştığımız taleplerimiz gerçekleşmediğinde hissedilenden farklı. Çünkü bir topluluk içinde görünür olmaya, sesini duyurmaya çalışmak başkadır, topluluğu kendi tercihleri yönünde iteklemeye çalışmak başka... İncelememize konu olan kırgınlık, daha sağlıklı olanı, yani varoluşumuzdan gelen görülme/duyulma hakkımızın göz ardı edilmesi nedeniyle duyduğumuz kırgınlıktır.
Bu duygunun içimizdeki tınısı “üzüntü”, dışa vurduğumuz tınısı ise öfke olabilir. Aslında küserek yapmaya çalıştığımız, bize üzüntü veren ortamdan/kişilerden uzaklaşmak hatta kendimizi olası bir tekrar kırılma ihtimaline karşı korumaktır. Ancak bazılarımızda bu uzaklaşma ihtiyacı ya da kırılma korkusu ortalamanın biraz üstünde olabilir. Dolayısıyla mesafe alma süresi uzayabilir. Bu noktada kendimize şu soruları sorabiliriz: Neden kırıldığımı/üzüldüğümü biliyor muyum? Kırgınlığımın geçmesi ve aklımın da devreye girebilmesi için ne kadar süreye ihtiyacım olabilir? Kırılmamın nedeni konusunda karşımdaki(ler) ne yapabilir(ler)? Benim de yapabileceğim bir şeyler olabilir mi?
Çoğu zaman bizi küstüren kişilerin bizden özür dileyerek ilk adımı atmasını bekleriz. Hatta bazen bu da yetmez, bundan sonra bizi asla kırmayacakları konusunda onlara güvenmek isteriz. Bu nedenle ilk adım karşı taraftan gelse bile hemen müzakerelere tekrar başlamak mümkün olmayabilir. Böyle bir durumda şunu bilmeliyiz; eğer bu süreklilik kazanmış bir kırılma durumu değilse, karşı taraf ilk adımı attığında biz de iyileşme yolunda bir adım atarak özrü kabul edebilir ve bunu kendimizi daha iyi ifade etmek için bir fırsat olarak görebiliriz. Belki daha sağlıklı bir iletişim kurabilmek, beklentimiz gerçekleşmese bile bize kendimizi daha iyi hissettirir. En azından samimiyetle, saygıyla ve dürüstçe herkesin kendini ifade ettiği bir iletişim, bir arada yaşamak için daha sağlam bir zemin oluşturur.
Diğer senaryoda ise kimsenin bizden özür dilemediğini, bizim kendi dünyamızda küslüğümüze devam ettiğimizi düşünelim. Bu versiyonda kırgınlık hissinin hafiflediğini, düşüncelerinizin sahneyi kaplamaya başladığını fark ettiğiniz anda kendinizi “gaza getirmekten” kaçınmalısınız. Burada sağlıklı yolda ilerleyebilmek için ihtiyacınız olan duygu “cesaret”tir. Bu kez karşı tarafı da dinlemeye, neden böyle davrandığını anlamaya açık bir duruşla tekrar iletişime geçme konusunda hazırlanabilirsiniz. Böyle bir duruşla karşı tarafa yaklaştığınızda, küskün halinizden daha farklı görüleceğinizden ve daha farklı bir karşılık alacağınızdan emin olabilirsiniz. Küskünlüğün sonlanması konusunda ne yapsanız da karşı taraftan olumlu yaklaşım görmüyorsanız, belki de mesafenizi korumakta fayda vardır...
YORUMLAR