Bir yıla bir ay kala…
Büyüyen bir canlıyı izlemek çok acayip bir duygu, hele söz konusu canlı bir insansa…
Can, bugün 11 aylık oldu. Geçen 11 ayda ne kadar çok yol aldığını, neler yaşadığımızı düşününce garip hissediyorum. 11 ayda ne çok anı biriktirdik, daha ne anılarımız olacak. Daha şimdiden diyorum ki, farmakologlar bir “unutmama, hep hatırlama” hapı yapsa keşke…
Bir süredir Can’da izlediğim en tuhaf şeylerden biri, işaret ve başparmağı arasındaki müthiş koordinasyon. Hani insanoğlunu maymunlardan ayıran en önemli fizyolojik fark da budur derler ya, bir objeyi kavrarken başparmağın üstlendiği rol… Birkaç ay öncesine kadar bir objeyi tutmak ya da eline almak istediğinde, Can’ın yaptığı, o objeyi avuçlamaktı. Yani elini bütün halde kullanıyordu. Objeleri ne zaman işaret parmağı ve başparmağı arasında nazikçe tutmaya başladı hatırlamıyorum, çünkü bu atılımın farkına varmamışım. Şimdi düşününce bizim için o kadar değersiz bir yetenek ki bu, ama bir bebekte yarattığı fark inanılmaz. O inanılmaz farkı fark etmek, daha da inanılmaz. Belki de ben abartıyorumdur ama minnak iki parmağı ile kitabını tutup kaldırması, sayfalarını çevirmeye çalışması, ne bileyim oyuncaklarını iki parmağıyla tutup dişlemek üzere ağzına götürmesi ya da Çarşaf’ın kulağını iki parmağıyla çekiştirmeye çalışmasını izlemek hem çok tuhafıma hem de çok hoşuma gidiyor.
Benzer şekilde Can, bir süredir her şeyi işaret parmağı ile göstermeye de başladı. Hele ki kucağımızdayken, boynumuza sarmadığı eli ile sürekli bir şeyleri gösteriyor ve “Uuuu” diyerek gösterdiği şeyi bizimle paylaşıyor. Yani hem görsel hem de ses dili ile iletişim kuruyor. İşaret etmeyi ne zaman, nasıl öğrendin? O tazecik beynin nasıl çalışıyor, a benim güzel oğlum…
Büyüme serüveni çok hızlı, hem de çok… Örneğin seslere, özellikle melodik seslere karşı ayrı bir algısı var keratanın. İhtimal ki her bebekte bu sese duyarlılık vardır ama “kargaya yavrusu kuzgun” misali, zaman zaman çocuk müzisyen mi olacak diye düşünürken yakalıyorum kendimi. Hadi annesinin, babasının seslerini kavradı, hafızaya aldı ama “Bebek Bach” melodilerine nasıl gülümseyerek, heyecanla tepki veriyor anlamıyorum. Tesadüf değil, örneğin ilk kez dinlediği Bob Marley’e aynı tepkiyi vermedi. Ya Bach’ı hatırlıyor ve seviyor, çünkü Selin’in hamileliğinden beri Can, mütemadiyen bu ezgilerle büyüyor, ya da Bob Marley’i sevmeye henüz hazır değil… Ha, Blues Brother’ı sevdi bak, bakalım Pink Floyd’a ne tepki verecek? İyi aklıma geldi, bu aralar dinletelim bakalım, şöyle The Division Bell’den başlayabiliriz belki.
Neyse, Can büyüyor, biz de çoğunlukla keyifle ama hareket kabiliyeti arttığı ve dünyaya duyduğu merak çoğaldığı için zaman zaman endişeyle izliyoruz. Önümüzdeki ay yaşını da almış olacak. Tam bir yıl… Zaman ne hızlı akıyor… Can doğalı beri ben de bir yıl daha yaşlandım ama ne gam, umarım hem Can hem de Selin ve ben sağlıklı nice yaşlar yaşlanırız.
YORUMLAR