Güvenmeyi seçmek
İnsanin bir evi olması çok güzel ve huzurlu bir şey. Uzun süredir bunu düşünüyorum. Dışarısı zifiri karanlıkken evin aydınlık ve sakin ve sıcak. Şu an soğuk bir rüzgar duvarları yalıyor uğuldayarak ve ben evimin korunaklı sınırları içinde, uğultuları gülümseyerek dinliyorum. Dışarısı tekinsiz olsaydı bile içerisi güvenli hissettirecekti. Yuva, kapıyı kapattığında sana ait, güvenli ve sevgi dolu bir yer, temel bir ihtiyaç ve insana kendisini çok çok güzel hissettiriyor. "Yuvam" dediğim bu yere şükürler olsun... Başımın üstünde bir çatı var ve bu beni çok mutlu ediyor.
Yeni ay sonrası vadi zifiri karanlıkken anlıyorum ateşin, bir küçük ışığın insan için ne demek olduğunu, ateş sıcağının ve aydınlığın yarattığı güvenlik duygusunu. Belki bir illüzyon olsa da bu duygu, önemli. Güç toplaman, dayanıklı olman için tutunduğun bir dal olduğu için... Öte yandan araziye, yuvama alıştıkça onunla bağ kurdukça , sesleri tanıyıp, zemini tanıdıkça karanlıkta güvende hissetmenin mümkün olduğunu da öğrendim. Belki zamanla bunu daha bile ilerletir, mekandan bağımsız hâle getiririm, kim bilir?
Korku çok acayip bir dinamik. Zihnimin derinliklerinden tek ve basit bir cümlenin yukarı, bilincime uzanması ile başlıyor ve eğer ona tutunur, inanırsam zamanımın, günümün veya gecemin içine edebiliyor.
Arazide kızımla yalnız olduğum süre boyunca çok çeşitli düşünce ve inanç yakaladım içimde, yükselince korku yaratan. Çoğunun dayanağı yoktu ve toplum veya ebeveyn aktarımı ile içime yerleşmişti. Bu aktarımın gücünü kendi kızımla ilişkimden biliyorum. Onun güvenlik duygusu bana bağlı ve güvenliği de öyle. Bu yüzden beni korkutan herhangi bir durum onda daha güçlü korkular yaratıyor. Böylece tek bir sözüm onu hayatı boyunca korkutmaya yetebilir. Örneğin, "Kadın başına kalırsan başına her türlü tehlike gelir."
İçimde keşfettiklerim genelde bu tarz şeyler. Bir kadın olarak yalnızken evde veya sokakta, karanlıkta, tenhada, ormanda tehdit altında olduğum inancı gerçekten güçlü ve geriye dönüp baktığımda çocukluğumdan beri bir çok deneyimimde bana tedirgin anlar yaşatmış. Yalnız olacağımı saklamaya çalışmak gibi yalanlar söyletmiş. Bununla yüzleştiğim için seviniyorum. Hayatımın geri kalanında bu inancı sahiplenmek istemiyorum ve sahiplenmiyorum. Çünkü bu inanç korku yaratıyor ve beni güçlendirmiyor. Bu, varoluşumdan dolayı güçsüz olduğumu ima eden bir inanç. Buna inanmayı seçersem yaşamda ihtiyacım olan gücü bulmakta zorlanırım, ki zorlandım. Ben gücüme inanmayı seçiyorum ve bu önüme çıkan herhangi bir zorlukta bana daha çok yardımcı oluyor.
Yakın çevrem son bir ay içinde bu korkumla yüzleşmemde bana çok yardımcı oldu. Telefon açıp mesaj atıp bana Asım'ın gittiğini ulu orta paylaşmamam gerektiğini söylediler. İçimde bir iki saniyelik panik dalgası yükselse de sonradan yatıştı. Kendi gücüme ve yarattığım, inşa ettiğim sevgi ve güven dünyasına, yolculuğuma ve Yaradan'a güvenmek benim için yeni bir pratik. Bu dalgalanmalar normal.
Dağın başında veya karanlıkta daha çok tehdit altında olduğuma dair bir inanç daha keşfettim derinlerde. Bu da öğrenilmiş bir inanç ya da çok çok geçmişte insanlar kale duvarlarının içinde kısmen daha güvendeyken oluşturulmuş bir mit olsa gerek. Ya da belki bilinmezlikten korkma eğilimindedir. Bilemiyorum. Bana, şehirde yaratılan güvenlik daha çok bir illüzyon gibi geliyordu şehirdeyken bile. Orası daha kalabalık, ihtimaller daha bile fazla. Yüzdeler de öyle. Ancak bu korkuyu bu şekilde bertaraf etmedim. Bununla mücadele şeklim, içimde yükselen bambaşka paradigmaların sayesinde oluyor.
Asım'ın yokluğunda zorluk denebilecek deneyimler yaşadım ancak her birini kolaylıkla atlattım. Örneğin, nedenini bilmediğim bir şekilde evin arka tarafına gitmek istedim ve orada bir kablo yangını ile karşılaştım. Tam zamanında müdahale ettim ve ahşap evimizi kurtardım. Ya da arabayla alabileceğim yardımın tam da göbeğinde yolda kaldım. Bu ve bunun gibi birçok olayda görünmez biçimde aldığım rehberlik ve yardım, beni yaşamıma korku yerine kendime, içsel gücüme, Yaradan'a, evrene olan güvenimle devam etmem konusunda yüreklendiriyor. İçimde bambaşka düşünceler şekilleniyor. İnanmanın naiflik sayılacağı ama benim için inanmamanın mümkün olmadığı düşünceler...
Hayatım boyunca korkularıma, etrafımdaki herkes tarafından uyarılmama rağmen insanlara karşı duyduğum güven, sevgi ve anlayış beni nasıl hiç yanıltmadı ise, kendi gücüme, inançlarıma, inançlarım ile yarattığım deneyimlere ve işlerin işleyiş biçimine, yani yaşama yani Yaratıcı'ya duyduğum güvenin de yanıltacağını sanmıyorum. Bütün korkutucu söylemlere rağmen hayırsız bir olay yaşamadım ben.
Elbette zihnim her zaman bir gel, bir git yapıyor bana. Korku hemen elimin altında ve çok yakın. Yeni paradigmam ise öyle kolay kolay dilime gelmiyor hâlâ. Ancak kendi deneyimlerimden kesinlikle emin olduğum bir şey var: Kendi gücümü elimden alan inançlar beni çaresiz ve korku içinde bırakıyor ve bu karşıma çıkan deneyimlerde beni inanılmaz zayıflatıyor. Ve ben ne korkuyu ne de bu inançları seçmek için bir neden göremiyorum. Hiçbir neden göremiyorum... Onun yerine güvenmeyi seçiyorum.
YORUMLAR