Kırlangıçlar gibi
Az önce yola çıkmış bir dostun yatağı soğumadan diğerinin ziyarete geldiği uzun bir dönem yenice geçti ve ben çocukluk arkadaşımın düğünü için annemle babamın yanına, Yalova'ya geldim. Asım’sa atölyeyi inşa etmek ve artık sayıca çok fazla olan tavuklarımıza bakmak için köyde kaldı. “Yolumuzun üstü nasılsa, bi' uğrayalım” diyenler geldikçe mola veriyormuş işine.
Geçenlerde sosyal medya aracılığı ile tanıştığım bir dostum ve eşiyle sohbet ediyorduk kahvaltı masasında. O kadar farklı kültürlerden, eğitim biçimleri ve okullardan geçmiştik ki! Yirmili yaşlarımızı hayal ettik ve o yaş penceresinden bakınca şu an aynı masada oturduğumuza şaşırdık. Mümkün değil dedik! Şimdi birlikte bu sohbeti yapıyor olmamız o zamanlara göre büyük bir adım. Çok büyük...
Bu şaşırma hissine alıştım son dört yılda. Sosyal medyadaki yazılarım ve bazı gruplardaki yorumlarım aracılığı ile toplumun her kesiminden, her inanıştan, her siyasi veya manevi görüşün en ucundan ve en ortasından insanlarla ilişki kurdum. Çok çeşit inancın, kendi mahremiyet ihtiyacını yansıtan çeşit çeşit kıyafetin altındaki insanlarla tanıştım, konuştum, sohbet ettim. Sadece gözlerini görebildiklerim vardı misal; birbirimize ne kadar da çekingen yaklaştığımızı gözlemledim. Görünüşümüzün bizi bu denli ayrı düşürmesine içerledim.
Bütün bu karşılaşmaları düşününce anlıyorum ki daha önce tanımazmışız birbirimizi. Bilmeden ve uzaktan sadece yargılarmışız. Birbirimizi anlamak için dinlememiz gerekirmiş duygu ve ihtiyaçlarımızı. Öğrendik ve dinledik. Birbirimizden çok şey öğrendik.
Öyle çok ayrılığa köprü oldu ki ilişkilerimiz. Arada uçurumlar var sanırken yakınlaştık ve sarıldık. Birbirimizi gerçekten duymaya başladık.
Bazen evime aynı anda çok farklı kesimlerden iki kişi geliveriyor. Önce ikisi de garipsiyor ve huzursuzlanıyor ama aynı sofraya oturunca gerginlik yavaş yavaş çözülüyor ve yerini merak alıyor. Toprağın, suyun, gıdanın, doğanın, birlik ve eşit değerliliğin zemininde ayrılık olmadığını hissediyor masadaki herkes. İhtiyaçlarımızın ne kadar benzer olduğunu... İşte o an, neredeyse gözle görülür bir kalp açıklığı oluyor masada. Yeni ve sağlam köprüler kuruluyor, mutlu oluyorum.
Kalbimin en derinlerinden beslenen ve başımın sağ yanına bir kol mesafesinde tuttuğum bir hayalim, vizyonum var. Bir ev ya da araba hayali gibi somut ve belirgin değil. Daha çok renkler ve hislerden oluşuyor. İçimizdeki barış'ın, kalbimize yerleşmiş eşit değerliliğin, hayatımıza yansıyan birliğin, hem ilişkimizi hem de kendisini onardığımız bir dünyanın, birbirimize uzattığımız ellerdeki şifanın hayali.
O hayal her zaman orada. Hep görüş alanımda. Bu yüzden attığım her adım, yaptığım her seçim ona doğru. Ne zaman olur bilmiyorum ama nasıl olacağını biliyorum. Kendi hayatımda hayalimi inşa ettikçe o dünya genişliyor bunu görebiliyorum.
Evet, bazen içim sıkılıyor ve yoruluyorum. Bu aralar Can Kazaz'dan "Kırlangıçlar Gibi" neşe veriyor o anlarıma ve söylüyorum:
"(...)
Bir göl kıyısına varıyoruz.
Orada martılar uçuyor.
Zeytin dalları haber veriyor.
Ufukta dargınlar barışıyor.
Aaaah durmayalım.
Aaaah kırlangıçlar gibi
Aaaah yolumuz uzun.
Aaaah kırlangıçlar gibi..."
Linkini veriyorum ki sizin de içiniz açılsın... Çünkü biz oraya varana kadar durmayacağız, kırlangıçlar gibi…
youtube.com/watch?v=79ecjKf7n84
YORUMLAR