Üzerine yürümek
Kabul görme, onaylanma, kırılganlığımı sergileme ve yargılanma korkusu ile kendimi saklamak, çocukluğumdan beri öğrendiğim ve ergenlik itibariyle ustalıkla kullandığım bir kalkandı. Bunun içinde gerçeği saklamak, gözyaşlarımı akıtmamak için dudaklarımı ısırmak, yalan söylemek, rol yapmak, suçlamak ya da dikkat dağıtmak vardı.
Kendinizi korumak; çok enerji harcayan, tam zamanlı bir iştir. Yakalandıysanız ya da durum zaten saklayamayacağız bir şey ise (kilonuz, evinizdeki dağınıklık, anneliğinizde bir farklılık, zamanında aramadığınız bir dost, çocuğunuzun başarısızlığı vb) uygun ve kabul edilebilir açıklamaları hazır bulundurmayı gerektirir. Sosyal ilişkilerin en can sıkıcı kısmı sanırım buydu benim için.
Başlarda insanları ve yargılama eğilimlerini suçlamak benim için kolaydı. Susmalarını istemek... Sonra garip bir şey oldu ve başka insanlar hakkında düşünmek yerine kendimi anlamaya karar verdim. Bir de baktım ki insanların ne düşüneceği hakkındaki bütün "bilgi" benim kafamın içinde, oldukça sesli bir biçimde beni yargılıyor. Yönlendiriyor. Yani aslında ben kendimi yargılıyor, sınırlandırıyor, korkutuyor ve törpülüyorum. İnsanların ne diyeceğini önceden kestiriyor, açıklamaları hazırlıyor, belki hiç gerek yokken tozu alıyor, aceleyle yatak odasını toplamaya çalışırken terliyor, her zaman tam o dakika ağlayan kızıma bağırıyor, göbeğimi mütemadiyen içime çekiyor ve oturunca da önüne bir yastık koyuyorum. Diyalogların çoğu saniyeler öncesinde ve çoğunlukla kafamda geçiyor. Kendimi korumak için zihnimin bir yanı sürekli, an be an gardını alıyor. Sonra fark ettim. Bu "şimdi", yani ben bir yetişkinken ve her an bir seçim yaptığımın bilincindeyken; başkalarından çok benimle ilgiliydi... Bunu ben seçiyordum. Kabul görmemekten, onaylanmamaktan(sevilmemekten) korktuğum için. Ve bu bilgi o zamanlar benim için şok ediciydi.
Yargı, yorum ve etiketleri aklımdan geçtikçe fark edip, bendeki etkilerini anlayıp, yarattıkları kalıpları ve gölge korkuları kafamdan atmak için oldukça sıkı çalıştım. Bu yıllarımı aldı -ki hâlâ bir anda karşıma yeniden çıkabiliyorlar. Henüz kendimi sevme ve kabul etme becerisi geliştiremediğim (kilo, düzen ihtiyacımın sınırları vb), kendimi yetersiz olarak etiketlediğim (kısa ve öz ifade yeteneğim) başkaları ile kıyasladığım (yazılarımın okunurluğu) ya da başkalarının benim hakkımdaki tanımlarını zaman içinde sinsice benimsediğim konularda (ekolojik yaşam, mükemmel annelik vb) veya işlerin büyümesinden korktuğum için sosyal medyada görünür olmamayı seçtiğim alanlarda (fazla merak uyandırması muhtemel kimi ebeveynlik yaklaşımları/alternatif eğitim yöntemleri) pat diye önüme düşüveriyorlar ve ben sakla(n)ma eğilimine yeniden girebiliyorum.
Sanıyorum bütün bunlar zihnimizin olduğumuz kişiyi henüz çocukken kıyas (asla yeterince iyi değilsin) ve değersizlik zemini üzerinden okumaya programlanmış olmasından kaynaklanıyor. Artık kim olduğumu ve ne yapmak istediğimi bilsem ve gerçeğimi ortaya koymaktan daha az çekinsem de (içimde canlı olanı o an ortaya koymakla ilgili sorunlarım devam ediyor); zihnim geri planda vıdı vıdı etmeye devam edebiliyor.
Aykırı seçimlerimi, düşüncelerimi ortaya koydukça ve onaylanmama durumları ile başa çıktıkça, iletişim donanımları kazandıkça cesaretim arttı. Artık seçimlerim, farklı bakış açım ya da yaşantım yüzünden kendimi "dışarıda" hissetmiyor, bilakis aidiyetin keyfini çıkarıyorum. Aidiyetim için onaylanmaya ihtiyaç duymuyorum, çünkü kendimi ve tüm insanları kabul ediyorum. Farklılıklarımla sevgiye ve aidiyete layık olduğumu biliyorum.
Öte yandan kemikleşmiş zihin mekanizmalarımın hâlâ önüme çıkması biraz canımı sıkıyor. Eskiden olsa altında yatanı çıkarmaya ve örtüyü kaldırmaya çalışırdım ama şimdi kendimi az çok tanıdıktan sonra direkt korkunun üzerine yürümeyi daha eğlenceli ve pratik buluyorum.
Nasıl mı?
Ne zaman sakla(n)ma eğilimine girsem hemen durup tersini yapıyorum.
"Hâlâ bu derdi halledememiş mi diyecekler./ Ay zavallı ne kadar da acıklı diye dalga mı geçecekler" diye düşündüğüm an, incinebilirliğimi sergilediğim yazımı gönder tuşuna basıyorum.
"Ayyy evinde buzdolabı poşeti ve şampuan gördüm, böyle ekolojik yaşam mı olur/evlerinin temelinde beton kullanmışlar olamaz!!" diyecekler diye şampuanı dolabın gerisine atmaya çalıştığım o an, şampuanı çıkarıp en görünür yere koyuyorum ya da evin resmini post yapıveriyorum.
Kusursuz olmaya böylece "güvenirliğimi" artırmaya çalıştığım an o an aktif olan yaramı ve "kusurluluğumu" ortaya dökecek gerçek hikayemi anlatmaya başlıyorum.
Göbeğimi içime çekme arzusuna direniyor ve yastıkla/çantayla önümü kapatmıyorum.
Yeni evimize gelen giden çok oluyor ve ben ağzımdan dağınıklıkla ilgili bir açıklama çıkacağını fark ettiğim an gidip bir minderi daha yamuk yumuk hale getiriyorum. (Biraz dağınıklıktan iyisi daha çok dağınıklıktır.)
Gelen misafire ne vereceğim telaşına düştüğüm an arayıp gelirken simit almasını rica ediyorum.
Herhangi bir anda kendimi saklamak için gereken o açıklamayı (ayy evet ne zamandır arayamıyorum çünkü bla bla bla bla/ ay ev kaç gündür dandini çünkü bla bla bla!!) yapmıyorum. Onun yerine dürüst davranıyorum. Kendime ve ötekinin hayata bakış açısına, beklentisine şefkatli ve dürüst. Ya da "haa evet öyle oldu gerçekten" kadar yalın ve sade. Oh!
Bir de şu an bu yazıyı kısaltma eğilimime direniyorum.
Gerekiyorsa sonra duygu ve düşüncelerimin üzerinde çalışıyorum.
Korkunun üzerine direkt yürümek...
İç sesini duy ve tersini yap.
Hızlı ve etkili.
İşe yaradığı kesin.
YORUMLAR