Zor zamanlarda annelik

Zor zamanlar…


Annelik ile zorluk kelimeleri belki de hiç bu kadar sık şekilde bir arada telaffuz edilmemişti.


Halbuki annelik, toprak analığı kendi bedeninde hissetmenin, gerektiğinde yağmur olup beslemenin, gerektiğinde bulut olup gölge etmenin, gerektiğinde de fidandan geri durup ışıkla arasından çekilmenin güzelliği… Annelik, yıldızları fark ettiği ilk gecede onun şaşkınlığına tanık olmak. Kendi keşiflerini onun varlığıyla yaşamak. Birlikte ömür boyu öğrenmek, tüm ilişkilerde olduğu gibi birbirinin sahibi değil ama birlikte bir yolun yoldaşı olmak…


Belki de zor olan, anneliğe doğadaki hayvanlar gibi saf haliyle başlayamadan, yapaylığın içinde adım atmak. Belki de zor olan, zaten binbir tuhaf uyaranın etkisi altında başlayan bir ilişkinin üzerine gündelik hayatın yeni tuhaflıklarının eklenmesi, şehirleşmiş yaşamda anneyi ve çocuğu çevreleyen binlerce lüzumsuz şeyin varlığı… Yaşamı zorlaştıran gereksiz detayların, bozuk ilişki dengelerinin asıl yaşam haline gelmesi sonucunda, anneliğin freni patlamış bir kamyonda gider gibi yaşanması...


Zor olan şey çocuğun varlığı değil. Zor olan şey bir çocuğun 24 saat ilgiye ve bakıma ihtiyaç duyması değil. Zor olan, ihtiyaçların birbirine örülmesi ile birlikte büyümeyi sancı haline getiren koşullar…


Hayatın başlangıcında, doğumda da “sancı” denen duyumlar var. Dalga dalga gelen, bazen nefes kesen, içe döndüren, coşturan hislerin bir aradalığı ve peş peşeliği… Binbir çeşit duyum...


Sorun belki de sancıda değildir. Belki sancı haline getiren, içteki duyumlardan uzaklaştıran ve dış seslere sağır eden şey aslında içsel olanla dışta olanın uyumsuzluğu, dışta olanın içte olanı besleyemeyecek hale gelmiş olmasıdır. Sorun belki de anne olmakta veya annelikle ilgili konularda değil, yapay ortam ve yapay ilişki örüntüleriyle kuşatılmış olma halindedir. Anneliği en saf haliyle yeniden keşfetmemiz için göz yaşına, kana, tere ve çamura bulanmış bu zamanlarda yaşadığımız sahiciliği kabullenmemiz bir miktar yararımıza olabilir. Böylece en derindeki duyumların farkına varabilmek için göz yaşını akıtıp yanakların ıslanmasına izin verebilir ve daha da derine inebiliriz. Başlangıç noktasına dönebiliriz. Anneliği bir ceza gibi değil, bir akış halinde yaşayabilecekleri koşulları kadınlara sağlamak için birlikte düşünebiliriz. Koşulları biz yaratmamış olabiliriz ama bir kısmını değiştirebiliriz.


Bir bardak çay içemeden yapılan anneliği, bu olağanüstü koşulların içinde bile çay içilebilecek hale getirebiliriz.


Bu kadar zor olmamalı. Birlikte bir yolunu bulabiliriz.


11 Ekim Pazar akşamı saat 21:00’de HTHayat online çemberinde kadınlar, anneliği farklı taraflarıyla inceleme niyetiyle toplanacak. “İçsel kaynağımızı güçlendirmeden ailemize kaynak olabilir miyiz?” sorusuyla çıkılan yolda kadınlar birbirine temas edecek, paylaşacak ve keşfedecek. Katılmak için cember@hthayat.com ‘a mail atmanız yeterli. Dilerseniz bir fidan dikerek katkıda bulunabilir, varsa Instagram hesabınızdan @hthayat hesabını etiketleyerek paylaşabilirsiniz.


Ben de anneliğimle ve diğer tüm hallerimle, anneliğe dair benden olanlarla birlikte orada olacağım. Haydi buluşalım!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.