Miat aşımı: Bebeğim ne zaman doğacak?

geçen hafta.


Bir meyve hangi gün olgunlaşır diye tam tarih verebilir misiniz? Kayınvalidemler Malatyalı ve orada kayısı bahçeleri var. Kendisine sordum:


“Kayısı ne zaman olgunlaşır?”

“Temmuzun 24ünden sonra bakarsın işte…”

“Temmuzun 25inde çürür mü yani?”

“Yok, hava durumuna bağlı olarak 24 Temmuzdan önce bekleme olgunlaşmasını demek istedim…”

“Peki ne zaman çürür? Ne zamana kadar toplamış olman lazım?”

“Ağustos başı toplarsın işte, sen neden soruyorsun bunları ki?”

“Yazım için soruyorum, hangi tarihe kadar toplamazsan sorun olur?”

“Temmuz sonu olgunlaşınca başlarsın toplamaya, zaten gecikmeye başlarsan kendileri düşmeye başlar, ama hiç dokunmazsan ağustos ortasından itibaren çürürler artık…”


Yani kayısılar için beklenen olgunlaşma tarihi Temmuz sonu, Ağustos başı ama aynı daldaki meyveler bile aynı anda olgunlaşıp, aynı anda daldan düşmüyor. Her meyvenin kendi döngüsü var. Aynı her bebeğinde anne karnında geçirdiği süre 280 tam gün olmadığı gibi. Kimi 273. gün doğmaya karar veriyor, kiminin 290. gün daha doğmaya niyeti olmuyor. Bu illa bir sorun var demek değil. Hatta “10 bebekten sadece biri tam hesaplanan doğum tarihinde doğuyor” diye bir araştırma vardı. Tabii bu sayı yapılan onca sezaryenle azalmıştır artık. Kastedilen doğumun kendiliğinden başlamasına imkan verseydik olacak olan.


Konu kayısılar olunca tabii bekleyip de aradan birkaç tanesinin çürümesine göz yummak sorun olmaz. Bizim konumuz gebelik ve bebeklerimiz canımız, yavrularımız. Aman onlara bir şey olmasın diye üzerlerine titriyoruz. Ufacık riskleri bile almak istemiyoruz. Bir yere kadar haklıyız ama korkup yaptığımız şeylerin kendisi o alamadığımız risklerden fazla zarar vermeye başlıyor bir süre sonra. Mesela ben 9 ay 20 günlük doğmuşum. 40 sene önce (aslında 39 sene 10 ay önce) annemler günü geçti diye panik olmamışlar hiç. Olsalar da bir şey yapamazlarmış zaten ne ultrason, ne NST, ne suni sancı, ne sezaryen varmış o zamanlar. Şimdi olsa muhtemelen ya 40 hafta olduğumda ya da en geç 41 hafta olduğumda doğum başlatılmaya çalışılırdı. Yani ben hazır olmadan zorla bu dünyaya gelmem için uğraşılırdı. Oysa annem ara ara adetlerinin 10 gün geciktiğini söylerdi. Belki de ben annemin karnında 290 gün değil 280 gün yaşadım ve tam zamanında doğdum, bilemeyiz. 290. gün bile doğsam, ben ne zaman hazır olduysam o zaman doğmuşum. Bu benim için de annem için de çok daha rahat ve risksiz bir doğum olmuş demek. Başlamak için zorlanan doğumlarda kanıta dayalı bilgi sezaryen ihtimali artmıyor dese de, doğum kendi başlamış, kendi ilerleyen doğumlar kadar keyifli gitmiyor.

Peki nedir gebeliğin uzamasının bizi endişelendiren yanı?


Hiçbirimiz hangi gün bu hayata veda edeceğimizi bilmiyoruz. Hiçbir ön belirti olmasa da ertesi gün hala yaşıyor olacağımızın garantisi yok. Aynı şey rahim içerisindeki hayatta da söz konusu.


37 haftalık 10000 bebekten 2’si,

38 haftalık 10000 bebekten 2’si,

39 haftalık 10000 bebekten 3’ü,

40 haftalık 10000 bebekten 4’ü,

41 haftalık 10000 bebekten 6’sı,

42 haftalık 10000 bebekten 10’u, anne karnında vefat ediyor.


Görüldüğü gibi gebelik yaşı ilerledikçe ölü doğum yapma ihtimali artıyor, ancak bu artış 10 binde 1 düzeylerinde. İşte alamadığımız risk bu. Çünkü doğum çalışanları olarak 1000 gebemiz 42 haftaya gelse, 1 bebeği kaybedeceğiz. İşte o zaman aile diyecek ki “günü geçince bunun olma ihtimali varmış, doktorumuz bize bunu söylemedi ya da günü geçtiği halde bir şey yapmadı, bebeğimiz onun için öldü…”


Bir de kakasını yaparsa korkusu var. Bebeğin kakasını yapması günü geçtiği için değil, sıkıntıda olduğu içindir. Hatta çoğu zaman o bile değildir, yani sıkıntısı olmayan bir bebek de kakasını yapabilir. Bu konuyu ilerde ayrı bir yazıda ayrıntılı açıklayacağım.


Sonuçta az da olsa gebeliğin 40 hafta üzerine geçmesinin riskleri var. Bu riskler de ne kadar geçtiğine göre artıyor. Bu nedenle 40 hafta (yani 9 ay 10 gün bitince) sıkı takiplere başlıyoruz. Eğer bebeğimiz sıkıntı yaşayacak 10000’de 6 bebekten biriyse, bize sıkıntıda olduğunu anlamamızı sağlayacak bir işaret verir mi diye arıyoruz. İşaret kabul ettiğimiz bir belirti olsa da bebek gayet iyi olabilir, hiçbir işaret vermeden de bebeği kaybedebiliriz. Keşke müneccimlik yeteneğimiz olsa. Bilsek ki bebeğimiz şu gün sıkıntıya girecek, o günden önce doğması için uğraşırız, bilsek ki bebeğe hiçbir şey olmayacak, bekleriz. Ama böyle bir yetenek kimse de yok. Biz de öncelikle annenin hislerine çok önem veriyoruz. Annenin bebeğinin iyi olmadığını hissetmesi her şeyden değerlidir. Ama kendimizi dinleme, somut olmayan verileri değerlendirme yeteneğimizi kaybettiğimizden somut şeylere bakıyoruz. Sıkıntısı olan bir bebek öncelikle daha az hareket ederek enerjisini boşa harcamaz. Anne “hareketleri azaldı” diyorsa yani (bebek günde 10 seferden az oynuyorsa) bunu ciddiye almak gerekir. Ayrıca ultrasonda suyu azalmış görmek, NST’de kalp atışı grafisinde patolojik bulgu olması da bebeğin sıkıntıda olduğunu gösterir.


Bu tarz bir işaret görürsek artık çok zaman kaybetmeden bebek doğsun isteriz. Bunun için elimizde rahim ağzına konabilecek ilaçlar veya suni sancı gibi doğumu başlatma yöntemleri ve sezaryen var. Her birinin kendine göre riskleri ve dezavantajları var. Maalesef elimizde sihirli bir değneğimiz yok ve bir hareketimizle doğumu sorunsuz gerçekleştiremiyoruz. Eğer bir sıkıntı belirtisi olmadığı halde günü geçiyor olduğu için endişeleniyor ve 40 haftayı geçmenin risklerini almak istemiyorsanız, doğumu başlatmaya çalışmanın risklerini almış oluyoruz. Doğumda da (hayat gibi) risksiz bir seçenek bulunmuyor.



Sonuçta bugünkü tıbbi bilgilerimize göre 40 haftayı geçen gebeliklerde en ideal yaklaşım sık kontrollerle beklemek, 41 hafta başında ya da sonunda doğumu başlatmak için uğraşmaktır. Her kliniğin her doktorun doğumu başlatmak için uygun gördüğü standart zaman değişir. Bu kişisel tecrübelere, yukarda belirttiğim gibi kanıta dayalı tıp açısından geçerli riskleri doktorun ya da kliniğin nasıl yorumladığına göre değişir. MİAT AŞIMI 42 haftanın dolmasıyla başlar ve artık patolojik kabul edilir. Hem 43. haftada riskler daha da artmıştır hem de bebeğin o zamana kadar doğmamasına yol açan bir sebep çoğu zaman vardır. Tabii tarih de yanlış hesaplanmış olabilir. Son adet tarihine göre yapılan otomatik hesaplamaya göre değil de, daha geç bir tarihte gebe kalınmış olabilir. İlk 3 ayda yapılan ultrasona göre beklenen doğum tarihi düzeltildiği halde o tarihi 2 hafta geçmişse bu artık miat aşımıdır. Tıbben daha da beklemek önerilmez. Ancak her gebenin tıbbi önerileri dinlemek ya da dinlememe hakkı vardır, sorumluluk ona aittir.


Aileler beklenen doğum gününü geçtiği zaman “ya birşey olursa”, “ya kakasını yutarsa” diyerek endişelerini dile getiriyorlar. Günümüzde ve ülkemizde gebelerin ve ailelerinin her türlü sorumluluğu doktora yıkma eğilimi var ama buna karşın doktorların çoğu zaman bu yazıda yazdığım onca veriyi aktarma zamanları yok. Ayrıca doktordan beklenti “her şey yolunda” diyerek sakinleştirmesi gibi duruyor ama aslında beklenen kendi bebeklerinin o 1000 bebekten biri olmadığının garantisi. Doktorun da bunu verme şansı olmadığı için genel eğilim 40 hafta dolunca doğum gerçekleşsin diye uğraşılmaya başlanması oluyor. Çoğu bebek birkaç gün içinde doğmaya karar verecek iken suni sancı vb yöntemlerle doğurtulmak üzere uğraşılıyor. Bence biraz daha sakin olmak ve beklenen doğum tarihine olabilecek en son sağlıklı doğum tarihi gibi bakmamak gerekiyor.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.