Canım Çaycuma
Araba kullanmakla aram hiçbir zaman çok iyi olmadı. Mecburiyetten başladım, o da beş sene önce zaten. Ancak giderek seviyorum. Tabii ki şehir içi hariç. Çünkü trafikte ben de bambaşka bir insana dönüşüyorum. Güne ne kadar sakin başlarsam başlayayım direksiyona geçtikten 15 dakika sonra bambaşka biri olabiliyorum.
Ne zaman daha önce gitmediğim bir şehre, ilçeye gitsem, canım arabaya atlayıp köy köy, şehir şehir gezmek istiyor. Ve sanırım bunu yapmaya çok yaklaştım. İçimden bir ses “bu sene kesin” diyor.
Geçen hafta sonu da işte öyle hissettim. Ailece kitap söyleşisi için Zonguldak’a bağlı Çaycuma ilçesine gittik. Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı ve Kent Konseyi tarafından davet edildim. Çok da mutlu oldum. Bir gece kaldık. Çünkü görmeden dönmek istemiyorduk. Meğer ne kadar yakınmış. Ne kadar gözümüzde büyüyormuş daha önce yol…
Aslında Bolu’ya uzak değil ancak otobandan çıktıktan sonra hız sınırı 70. bu nedenle varmak daha uzun sürüyor. Açıkçası kurala uymayan da görmedim. Hani bilirsiniz, hız sınırını pek dinlemez normalde kimse…
Gittiğimiz gün (3 Mart Cumartesi) hava şahaneydi, tişörtle durduk. Sonrasında yağmur bastırsa da öyle yeşil ki yağmuru da ayrı güzel oluyor. “Keşke yağmasaydı” diye düşünmedim hiç. Ortalıkta çamur olmayınca, neye baksan ağaç görünce yağmur da zevkli oluyor işte…
Peki neler dikkatimizi çekti?
- Nüfus, 26-27 bin. Çok misafirperverler. Öyle tatlı karşılandım ki, hiç unutmayacağım. Yaklaşık 12o-130 kişiydik. (Instagram hesabımda fotoğrafları görebilirsiniz.) Sanki arkadaşlarımla sohbet ediyormuş gibi hissettim.
- Trafik ışıkları yok ana caddede. Göbekler var. Trafik ışığı mesafesinde hem de… Göbekteki trafik kuralları neyse, onlar geçerli. Herkes de birbirine yol veriyor.
- Korna sesi pek duymadım ve açıkçası bunu kıskandım.
- Almanca bir cadde adı var, Lennestadt. O çok ilgimizi çekti. Almanya’ya giden, oradan gelen çok kişi varmış. Bu nedenle de caddelerden birinin adı Almanca.
- Söyleşi Seka Sosyal Tesisleri’ndeydi. Zaten orada da kaldık. İçinde huzur evinden, çocuk bakım evine, otelinden parkına kadar her şey var. Manzara, inanılmaz zaten. Sabah uyandığımda ağaçlarla göz göze gelmeyi özlemişim.
- Çaycuma Belediyesi'nin hibe yoluyla bünyesine kattığı ÇAYBEL, marangozhanesinde, ilçenin ihtiyacı olan bisiklet ve otobüs durakları, dinlenme bankları, kameriye, pergola, ahşap çocuk oyun parkları ve benzeri malzemeler üreterek büyük hizmetler yapıyor. Bütün parklar ahşap, özel yapım.
- Yollar, kaldırımlar cidden tertemiz.
- Ana caddede o kadar bebek-çocuk mağazası vardı ki, Arkın’ın bile dikkatini çekti. Ayrıca bir oyuncakçıda bizim çocukluğumuzun şaka sakızlarından bile bulmuş. Baba kız bir saate yakın dilleri mavi dolaştılar bu yüzden.
- Sosyal medya aracılığıyla tanıdığım ve artık hayatımda hep olacağını bildiğim Gülşah ve ailesiyle daha çok zaman geçirmek için ertesi gün turistik yerlere gitmedik. Tesiste durmayı tercih ettik. Bir de yağmur olunca açıkçası elimde kahvemle oturup o yemyeşil alanda yağmuru izlemek istedim. Ancak Göldağı, Çayır Köyü Su Mağarası ve Veli Baba Tepesi’nde aklımız kaldı.
Yaz başında diyorum arabaya atlasam, Çaycuma, Filyos, Karadeniz Ereğli, Akçakoca, Bartın, Safranbolu bir dolaşsam kızımla beraber, fena olmaz mı?
Kitap çıktığından bu yana gittiğim çoğu yere Irmak ve Arkın da benimle geldi. Çünkü Irmak’ın değişik şehirleri, ilçeleri görmesini çok istiyorum. Harika bir hatıra oluyor. Bir sonraki sefere nerede olacağız acaba? Ben de heyecanla bekliyorum açıkçası.
Buradan Çaycuma Belediyesi’ne ve Gülşah-Okan Yumaksan’a bir kez daha teşekkür ederim. Aslında bu kadar yakın olup da görmediğim bir yere beni tanıştırdıkları, harika ev sahipliği yaptıkları için.
Eğer vazgeçersem beni dürtün, kızın, küsün de harekete geçeyim, gerçekten kızımla birlikte gezeyim istiyorum. Batı Karadeniz ve Ege, ilk iki hedefim.
Sizin başka öneriniz var mı? Nerelere gitmek, nereleri görmek gerek? Arabayla yorulmadan en fazla nereye kadar gidebilirim?
(Çok soran olmuştu. Tabii ki manda yoğurdu almadan dönmedik.)
YORUMLAR