Ne büyük lüksmüş!
Neler oluyor?
Siz de kendinize şaşırıyor musunuz?
Ruh halimiz nasıl bu kadar değişken olabiliyor? Nasıl bir dönemdeyiz, aklınız almıyor değil mi?
Açıkçası benim aklım almıyor.
Bilimkurgu filminde gibi hissediyorum kendimi.
Film izlerken insanları maskesiz görünce tedirgin oluyor, rüyalarımda kalabalıkta maskesiz duruyor, panikle uyanıyorum.
Evde oturmaya öyle alıştım ki sokağa çıkmaya üşeniyorum. Ben, eve girmeyen ben.
Kızıma hava aldırma motivasyonum olmasa gerçekten eve yapışırdım.
Bunun dışında çocuklar da çıkmak istemiyor. Bir zamanlar uzak tutmaya çalıştığımız tablet telefon bilgisayar üçlüsüyle öyle iç içeler ki… “Hadi” diyorsun, çıkmıyorlar. Onların da enerjileri azalıyor diye korkuyorum. Çevremdeki çocuklara bakıyorum, gerçekten mutlu değiller. 65 yaş üstü de keza. Biz iki arada bir derede kaldık. Bir yandan şükrederken diğer yandan isyanlardayız.
Eşofman ve taytlarımdan soğudum. Eskiden taytla bile toplantıya giderken şimdi evde etek, elbiseyle gezesim var. Şu salgın bitsin uzun süre eşofman giyeceğimi sanmıyorum dışarıda.
İnsanlar sinirlerini sosyal medyada kusmaya başladılar. Gelen yorumlara inanamıyorum. Evet, eskiden de vardı ancak kabul etmek gerekir ki bu denli değildi. Değildi… Evde şortla gezince bile “kombiyi kapat” uyarısından söz ediyorum. Bu derece değişti herkes. Bu derece bozuldu sinirleri.
Ülkece, dünyaca nasıl toparlayacağız acaba?
Ama tabii yazmıştım daha önce. İnsan şikâyet etmeye utanıyor. Onca eve ateş düşerken bunları söylediği için üzülüyor. Kendime kızıyor diğer yandan da dile getirmek de istiyorum. Dertler bunlar olsun, her şeyi hallederiz, yeter ki sağlık olsun.
Geçen gün Irmak ile bir mola verdik. Derslere girmedi, ben de iş yapmadım. En azından belli bir saate kadar. Ondan öncesinde her şey kötüye gidiyor diye şikâyet eden, karalar bağlayan ben, kendime geldim.
WhatsApp bildirimlerini kapattım, e-postalarımı kontrol etmedim. Ulaşılma – ulaşma endişem olmasa telefonu bile almayacaktım yanıma.
Tam iyiye giderken neden birden böyle olduğumu biliyorum. Çünkü artık hepimiz motive olmakta zorlanıyoruz. Eskiden birimizin morali bozukken diğeri daha iyiydi, güç veriyordu. Şimdi herkes düşmeye başladı, sosyal medya tekrarlardan ibaret. Paylaşmayı bu kadar seven ben, yapamıyorum. Yazmayı seven, işi yazmak olan ben yazamıyorum.
Yeni kitap gelecek diye konuştuk, cümle kuramıyorum. Herkesin de böyle olduğunu biliyorum.
Bunun için işte arada molalar almaya söz verdim kendime. Haftada yarım gün mesela O yarım gün iş düşünmek yok. İstemediğim şeyleri yapmak yok. Ki bunu başarıyorum aslında ancak sınırların gevşediğini fark ettim, işi ele almam lazım. Baktım ki ben yumuşamışım, hooooop sömürmeye başlamışlar.
Bu molalarda da asla zorlukları düşünmemek lazım. Yoksa hiçbir anlamı olmaz. Hani birkaç saatin bana bu kadar iyi geleceğini hiç düşünmemiştim. En iyi gelen de kızımla salonda uyumaktı. “Hadi değişiklik yapalım” dedik ve salonda yattık. İlaç gibi geldi desem…
Siz de yapın. Bir tam gün yapamıyorsanız yarım gün, o da olmadı birkaç saat yapın. Ne kadar iyi geldiğine inanamayacaksınız. Tabii en önemlisi evden çıkın bu sürede. Uzağa gitmenize de gerek yok, apartmanın bahçesi bile yeter. Soğuk demeden çıkın.
İstediğin an dışarı çıkabileceğini bilmek,
İstediğin an arkadaşlarını görebileceğini bilmek,
İstediğin an ailene ulaşacağını bilmek (uzak olsa da bilet alabilmek mesela…),
İşin kötü gitse de elbet bir iş bulacağını bilmek,
Sevdiklerine sarılabilmek,
Sana ihtiyacı olan arkadaşının yanına koşabilmek,
Öksürdüğünde, bir yerine ağrı girdiğinde korkmamak nasıl bir lüksmüş. Tabii ki en büyük lüks sağlıklı olmak. Ancak herkes bunları da düşünüyor.
Sizin aklınızdan geçmiyor mu?
YORUMLAR