Kırılma noktası

Hani böyle insanın bir kırılma noktası vardır. Ama öyle kalp kırıklığı değil çok şükür, kabuğundan çıktığın nokta. Hani böyle filmlerde başrol oyuncusu birden üzerindekileri fırlatır “yeter” diyerek koşmaya başlar ya da ne bileyim hani bir anda kalkar oturduğu masadan, patronun odaya gider, akına her geleni söyleyerek istifa eder ve herkesin şaşkın bakışları arasında elini kolunu sallayarak şirketten çıkar ya… İşte öyle bir şey.


İki gün önce, 30 Ekim Pazartesi, onu yaşadım. Benzerini. Kırılma noktasını gördüm.


Bir yandan çok tatlı bir kitap heyecanı, diğer yandan bekleyen işlerim, kızım, kocam, evdeki işler derken araba kullanırken birden bir nefes darlığı yaşadım. Panik atak desen değil, gerçek nefes darlığı değil. Ne olduğunu anlamadım. Arabayı sağa çektim. Bekledim. “Nasıl yetişeceğim her şeye” diye bir paniğe kapıldım. Yapılacaklar listesi çok kalabalık. Bunun içinde ailemle geçireceğim kaliteli zaman da var, her türlü kitap iletişimi de var, evin derlenip toplanması da, yemek de… Her şey! Hafta sonları genelde spordu, etkinlikti, çocuk doğum günü partisiydi derken koşturmakla geçiyor. Bir şey yapamıyorum. Geceleri bile çalışamaz oluyorum. Bu krizi yaşadığım gün aceleden sabah evi deli gibi bırakıp çıkmıştım. Dönüş yolunda o bile germişti beni, dağınık eve dönmek. Ayrıca işlerimi halledip kızımın servisine yetişmem gerekiyordu. O gelmeden bitmeliydi ki her şey, çocukla zaman geçirebileyim. E yemek yok… Aranacaklar aranmamış… Mesajlar cevaplanmamış.

Çektim işte arabayı. Önce nefes alıp verişimi düzenlemeye çalıştım. İki yıl önce Türk Hava Yolları’nın Uçuş Korku Programına katılmıştım (bloğumda var). Orada panik yaşadığımızda nasıl nefes alıp vermemiz gerektiğini öğrenmiştim. Onu denedim. Ardından psikoloğumun önerdiği yöntemi, “çözemediklerini konteynıra at”mayı denedim. Sakinleştim. Eve geldim. Yukarı çıktım. Annemi aradım.


“Ben” dedim, “ben değilim.” Uzun uzun konuştuk. Kapadım telefonu. Tek tek düşündüm. Bu aralar güzel bir koşturma yaşıyorum ve bunu kendime zehir edemem. Öncelik kızımda. Sonra ailemde. Evin toplanması da, çamaşır da, ütü de, yemek de devre dışı kalacak diye karar verdim. Çünkü, yetişmem mümkün değil.


Oturdum sonra yapılacaklar listemi güncelledim. Tek tek. Her şey bir arada olmak zorunda değil ya. Bazı kişileri daha sonra aramaya karar verdim. Çok severek yaptığım bir işe devam edemeyeceğimi kendime yüksek sesle itiraf ettikten sonra, işin sahibiyle konuştum, bıraktım.


Çünkü… Yetişemiyorum. Çalışmayı seviyorum, kazanmam da gerekiyor fakat kim olduğumu, ne yaptığımı unutuyorum. Bu günlerde sadece kitap heyecanı yaşıyor olmam gerekirken aklımdan geçenler beni durduruyor. Sürekli bir endişe hali, sürekli bir “ya şöyle olursa” durumu….


Evet, benim kırılma noktam. Çünkü çok istediğim kitabım çıktı ve iş olarak ön planda olan o. Yemek yap(a)mayacağımı ilan ettim. Çamaşırları anında yıkayamayacağımı da. Evi sürekli toplayamayacağımı da. “Bir zahmet herkes kendi eşyasını toplasın” da dedim. Arkadaşlarıma yazdım: “Bu aralar aramalarınıza, mesajlarınıza geri dönemezsem beni affedin, siz aramaya devam edin. Elbet açabileceğim o telefonu.”


İlk kez, bu kadar net her şeyi yapamayacağımı kabul ettim. Mükemmeliyetçi huyumu kaldırdım bir kutuya, attım köşeye. Varsın her şey zamanında olmasın, varsın ev mis gibi toplu olmasın, varsın kitaplıktaki kitaplar dışarı fışkırsın, varsın kızım iki gün üst üste aynı okul tişörtünü giysin, varsın o gün kimseyle konuşamayayım, varsın bir iş kaçsın eksik kazanayım… Ne kaybedebilirim ki?


Bu koşturma neden?


Araba kullanırken nefes darlığı çekmek için mi hepsi?

Kızımın doğumu hariç, en tatlı telaşemin olduğu günlerde başka şeyleri neden dert ediyorum?


Ve uzun zamandır ilk defa, “o böyle dedi, bu böyle yaptı” da demiyorum. Herkes ektiğini biçiyor ne de olsa, bazı şeylere hiç ama hiç üzülmüyorum. Hem bana ileride nasıl davranmam gerektiğini de gösteriyorlar.


Şimdi gözlerimi kapatacağım ve güzel şeyler düşüneceğim. Aklıma gelen kötüleri bir kenara atacağım ve bu anın tadını çıkaracağım. İş olarak ise, sadece kitabıma odaklanacağım.


Bir nefes darlığı bana bunu öğretti. Panik atak geçiriyorum sandım. Çok korktum. Öyle ki ambulans mı çağırsam dedim? Değer mi?


Bazı şeyleri eksik yapmayı kabul etmek, kusursuz yapmak için uğraşıp tamamıyla kaybetmekten daha iyi değil mi?


Not: Kitapla ilgili yorumlarınızı bekliyorum. Özellikle boşluk doldurmacalı sayfaları doldurup, sosyal medyada beni etiketleyerek paylaşmanızı… #bendeğilhormonlarımyaptı

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir İşin içinden profesyonelce çıkmayı başarmışsın , planlamanı değiştirmen gözden geçirmen yeterli olmuş, kitabının yazarlığının keyfini çıkar sevgiler ❤
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.