Aşkın en itici hali: Cıvık müdürüm afedersin
Aşkın her hali, her formu, düşüncesi bile güzel. Hatta kelime olarak bile güzel. Ama bazı gerçeğe dönüşmüş halleri o kadar çirkin, o kadar itici ki, gözlerinden kalpler çıkan emojiye bile düşman ediyorlar insanı.
"Aşka düşman, sevgisiz cadı" gibi algılanmasın söyleyeceklerim, Behlül'den, Aliye'nin kocası Sinan Karahan'dan bile daha çok aşk insanıyım.
Ama öyle şeyler görüyorum ki, gözlerimden kanlar akıyor bu cıvık cıvık sevda modları karşısında.
Eskiden de mi böyleydi, bilmiyorum ama sosyal medya ile birlikte ilişkilerin tüm cıvık cıvık hallerini de, bittikten sonraki en rezil dönemini de sanki burnumuzun dibinde yaşanıyormuşcasına görebiliyoruz.
Tabii ki senin için senin sevgilin bir tanedir, gözündeki çapağa bile kurban olduğundur, boklu donunu iğrenmeden yıkadığındır da, bana ne? Bana ne hayrı var sizin birbirinizin ne kadar muhteşem insanlar olduğunuzu milyonlara duyurmanızın. Ya da birbiriniz için yaratıldığınızı herkese ilan etmenin size ne faydası var?
Elbette maddi bir faydası var. Birbirlerine çok yakıştırdığım Kadir Doğulu & Neslihan Atagül çifti düğününden, balayına bütün serüveni aşk dolu karelerle sosyal medya hesaplarından yayınlarken kullandıkları hashtagin kaldıkları otele ait olduğunu fark etmişsinizdir. Milyonlarca layk almış fotoğrafta "aşkımız bitmiycek minooşşuuumm" yorumları yaparken otelin hashtagi ihmal edilmiyor. E hani aşkın en masum, bizi aşka inandıran hali?
Bir de bu "realtime" yaşanan aşkların bitişi var ki, onun da derdi bize düşüyor. Yok fotoğraflar siliniyor, unfollowlar geliyor, barışılınca tekrar takipleşiliyor. “Çekemeyen anten taksın”lar havada uçuşuyor!
Sakin ol şampiyon, kimsenin gözü aşkında değil, sabah akşam sizi düşünmüyoruz, tek derdimiz inan ayrılıp ayrılmadığınız değil...
Sadece ünlü tayfasından bahsetmiyorum, etrafımızdaki birçok insan böyle. Aylardır görmediğim insanların hayatlarındaki her detayı, ilişkilerindeki her iniş çıkışı biliyorum.
"Bir lafa bakarım laf mı diye, bir söyleyene bakarım adam mı diye..." tarzı özlü sözler görüyorsanız anlayın, herif karıya kıza mesaj atmış, bu da yakalamış işte.
Aldığı ayakkabıdan, ettiği kavgaya kadar hiçbir iletişime geçmeden haberdar olduğum insanla niye görüşeyim. Her şeyden haberim var zaten, bir daha anlatmasına izin verip güzel kafamı mı ütületeyim.
İşin bir de diğer tarafı var. Mutluluğunu paylaşmayınca da mutsuzsun sanıyorlar. İki gün adamla fotoğraf koyma, akbabalar hemen "Cnm iyi misin, ayrıldınız mı?" diye tepende geziyor.
Hee ayrıldık, koş hemen "Uyudun mu?" mesajı at yarime seni yılan.
En son dikkatimi çeken ise bir arkadaşımın göstermesiyle keşfettiğim Pelin ve Anıl çifti. Ben yeni tanıdım ama milyonlarca takipçileri var, inanamadım gördüklerime. Birbirleri olmadan su içmeye bile gitmeyen çiftimiz geçtiğimiz hafta sonu muratlarına ermişler. Düğün çiçeğinden tut, balayına çıktıkları bavula kadar teşekkür ediyorlar postlarda. Aldıkları tıraş aleti reklamında bile kızın gözyaşlarına vurgu yapmayı başarmış oğlumuz, tebrik ediyorum.
Kızın kınasında ağlıyor, evet derken ağlıyor, düğünde ağlıyor, denize girerken ağlıyor. Çocuğun gözünden bir damla yaş hiç eksik olmuyor.
Bu kadar fazla sevgi bir tek bana mı abartılı geliyor, yoksa bir gerçeküstü durum var mı cidden? Bir insanı ne ondan önce yaşamışsın, ne ondan başka hayatın yokmuş gibi sevebilmek gerçekten mümkün mü? Kendinden vazgeçip "biz" olma durumu aşk bitince ne oluyor?
Yıllarca "birey" olabilmek için savaşmış ve hala da bunun için yaşayan biri olarak "diğer yarımı" beklemeyi, bulmayı reddediyorum arkadaş. Ben benimdir, sen sensin.
YORUMLAR