Sis perdesi ardındaki ilk üç ay
Doğum yapalı tam altı ay olmuş. İlk üç ay geçmek bilmeyen zaman artık su gibi akıyor.
Gerçekten ama gerçekten çok çok çok zordu. Kimse bana yenidoğan bir bebeğe 7/24 bakmanın bu kadar zor olabileceğinden bahsetmemişti. Ben şimdi size söylüyorum. Aslında söylesem de muhtemelen anlayamayacaksınız. Çünkü yaşadığımız kelimelerle ifade edilemeyecek bir zorluk. Histerikli bir ruh hali. Hem içine sokmak istercesine değişik bir sevgi, hem cinnetin eşiğinde yarı ağlamalı, yarı şükürlü, her yanı ağrıyan, pijamalı, gecenin bir yarısı pilates topunun üzerinde “Allahım nolur bir saatçik uyusun diye yalvaran bir kadın…” Sis perdesi ardında yaşanan, suda çıkmış balığa dönülen ilk üç ay.
Sen bebeğini, bebeğin dünyayı tanıyacak. Yeni evinin, minicik bedeni içinde yaşamanın, acıkmanın, emmenin, çiş, kaka yapmanın, sıcağın, soğuğun, giyinmenin, soyunmanın, anne sıcaklığının, diğer insanların, en sevdiği kucağın farkına varacak. Hayat onun için çok mu çok zor.
Ve tabii bizim içinde çok zor!
Anne olmak çok acayip. Tüm bedenin değişiyor. Kalbinle birlikte bedeninde yumuşuyor. O göbek hemen gitmiyor. Kelimenin tam anlamıyla bıngıldıyorsun. Duygular alt üst. Gözyaşları hazır olda. Uykusuzluğun dibine vurmuşken önüne ne çıkarsa yemek istiyorsun. Gece gündüz birbirine giriyor. Bu fiziksel yoğunluğa manik depresif bir ruh hali eşlik ediyor. Ben durup durup eşime sarılıp ağlıyordum. Bebeğim bana, ben sevgilime yapışık yaşamak istiyordum. Sonra birden dünyanın en mutlu insanıydım.
O ilk haftalarda can sıkıcı bir durum olan eve ağzı büzülmemiş misafirlerin dolmasıdır. Neyse ki bizim evimiz misafirle dolup taşmadı. Gelmek isteyenler önceden aradı ve bize uyan zamanlarda kısa süreli ziyaretçilerimiz oldu. Öyle çat kapı gelip, altın günü kıvamında yemeli içmeli kimse gelmedi.
Doğurup eve de kapanmadım. Havanın serinliğini umursamadan doğumdan sonraki üçüncü gün bebeğimle 15-20 dakikalık bir yürüyüş, yedinci gün anne, baba, oğul dışarda pazar kahvaltısı yaparak ilk haftamızı kutladık. İyi ki kendimi eve hapsetmemişim. Buradan söylüyorum bebekle dışarı çıkmak ilk ay çok kolay. Sakın eve kapanmayın. Zaten ilk ay gündüzleri emip uyuyorlar. Emzirme konusunda sıkıntınız yoksa kapın bebeğinizi atın kendinizi sokağa. Yoksa sürekli evde o pijamaların içinde delirirsiniz.
Gelelim yardımcılara. Ben evde Çınar’la yalnız olmayı hiç istemedim. Bakıcı da istemiyorum. Haliyle annem ve babam imdadıma yetişti. Dedim ya, hep birisi yanımda olsun ve hatta kalabalık olalım. Çay demleyelim, kek yapalım, Çınar’a bakalım. O zorlukta arada kaynasın gitsin. Bir bebeği büyütmek için koca bir kasaba lazımmış. Yüz bin kere katılıyorum. Bir kişinin yetişebileceği gibi değil. Durmadan emzir, gazını çıkart, uyut. Tabii uyursa… İnsan tuvalete gidecek vakit bulamıyor.
Uykular ya da uykusuzluklar
Çınar doğduğu günden beri gündüz dört, beş uyku yapar. Her biri maksimum yirmi, otuz dakikadır. Anlayacağınız gündüz çok az uyuyor. Doktorumuz bu konuda “uyandığında keyifliyse, pışpışladığına uymuyorsa onun uyku ritmi böyledir” yorumunu yapmıştı.
İlk aylar gece uykularımız delik deşikti. Şimdi gündüz bir uykusu bazen bir, bir buçuk saati buluyor. “Bazen!” Diğer gündüz uykuları aynı kısalıkta. Gecelerimiz fena değil. Bir sıkıntısı yoksa emer ve uyumaya devam eder. Fakat henüz tamam uykularımız yoluna girdi diyemiyorum. Diş, büyüme atakları ve bazen gaz ya da başka etmenler gece uykularımızı bölüyor.
Yatak paylaşmak, beraber uyumak
Çınar minicikliğinden beridir bizinle aynı yatakta yatıyor. İlk üç ay eşimle, benim aramda ayrı bir yatağın içinde yattı. Nasıl bir yatak derseniz, kedisi, köpeği olanlar daha kolay anlayacak bildiğiniz kedi yatağının benzeri. Kenarları onu ezemeyeceğimiz ama uyurken azıcık başımızı kaldırdığımızda bebeğimizi görebileceğimiz kadar yüksek. Üç ayın sonunda o yatakla birlikte Çınar’ı yatağımızın yanındaki ayrı bir bebek beşiğine aldım. Fakat gece emzirmeleri kucakta beni çok zorladı. Sırtım ağrıdı, belim ağrıdı, bileklerim ağrıdı derken Çınar’ı kendi yatağından bizim yatağa alıp yan yatarak emzirmeye başladım. Bu pozisyon çok rahattı, fakat bu seferde emzirme bitince ikimizde uyuya kalıyorduk. Öyle böyle derken şimdi direk beraber yatıyoruz. Hareket edince emziriyorum ve öylece uykuya devam ediyoruz. Benim için cennet gibi bir durum olunca, yanımızdaki yatak üzeri ıvır zıvır dolu bir masa görevi görür oldu. Çınar’ı hala kendi yatağına koyarsan uyuyor ama emzirme için sıcacık yatağımdan kalkmak, dokuz kiloya yaklaşan bebeğimi on, onbeş dakika ve çoğu zaman daha uzun kucağımda tutmak bana çok ama çoook zor geliyor. Doğal ebeveynlik olayı tam benlik anlayacağınız. Birde aman aynı yatakta yatırma alışırlar var. Oraya benim hiç aklım kaymıyor. Biz böyle rahatız, mutluyuz. El etmeyin!
Emzirme
Tüm bu yoğunluğun içinde aynı zamanda stresten uzak olmalısın, dinlenmeli ve iyi beslenmelisin ki sütün olsun. Sık sık, bebeğin her istediğinde, istediği kadar emzirmelisin. Şükür ki emzirme konusunda hiçbir problem yaşamadım. Bu yoğunlukta bir de o sıkıntının altından nasıl kalkardım bilemiyorum.
Emzirme konusunda zorluk yaşamamamı doğum öncesi bilgime borçluyum. Buradan tekrar ve tekrar söylüyorum. Lütfen hamileyken emzirme konusunda çok okuyun, videolar seyredin, eğitim alın, bilgilenin. Doğumdan sonra hastanede bana yardım ederler demeyin. Hayal ettiğiniz gibi olmuyor.
Doğum yaptım ama sütüm gelmiyor yazan pek çok mesaj alıyorum. Canım kardeşim elbet gelmeyecek. Doğumdan sonra ilk bir, iki gün memenden kolostrum, ağız sütü denen mucizevi bir sıvı gelir. Anne sütüne göre daha yoğun ve sarıdır. Bebeğinin tüm yaşamı boyunca alacağı en değerli besindir ve ilk birkaç gün her emme seansında yaklaşık bir çay kaşığı onun için yeterli olur. Şimdi sen kolostrum nedir bilmezsen, çok az geliyor dersen, doğurur doğurmaz memelerinden süt fışkıracağının hayaline kapılırsan, birde “bu bebek aç” diyenlerin lafına kanarsan, elbette herşey yolunda giderken bebeğini emzirmeye devam etmek yerine mama verirsin. Sonra emzirmek için uğraş dur. Sen dik durmazsan, kendine güvenmezsen, emzirme konusunda hamilelikte bilgilenmezsen emzirme gerçekten bir sorun haline gelecektir.
Bir ölçü değildir, ama benim gördüğüm, duyduğum, bana bir şekilde ulaşan, emzirme sorunu yaşayıp biberon, mama ikilisine dönen pek çok annenin, olayın özünde çok ciddi bir sorunu olmadığı. Basitçe çözülebilecek emzirme problemleri yaşadıkları ve fakat bir profesyonelden destek almak yerine “sütün yok, bu bebek aç” diyenleri dinleyerek mama vermek zorunda kalmış olmaları. Bu seslere kulak tıkamak, lohusa halinle doğru yolu bulmak, doğru kişiden destek almak ağlayan bir bebekle çok zor. Ondan diyorum doğum öncesi okuyun, araştırın. Bir sorunla karşılaşırsanız danışacağınız kişiyi hamileyken bulun, gereli olursa diye iletişim bilgilerini bir yere not edin. Lohusa kafasıyla bunlar çok zor.
Bedeninin bilgeliğine güven
Kadın bedeni muhteşemdir. Bebek yapar, büyütür ve onu doğuyacak kadar sütü üretir. Sen bu düzene güvenmeden yola çıkarsan en ufak bir sorunda tökezlersin.
Ben hep böyle düşündüm. Zorlamadan, kendiliğinden. Sonra bir ara Çınar gece çok sık uyanmaya başladı. Bu durumu laf arasında bir tanıdığımla paylaştığımda duyduklarım zihnime bir soru işareti ekti.
“Kaç cc süt veriyorsun?"
“Acaba doymuyor mu?”
Ne bileyim. Bebeğim emiyor. Ben bilemem ki o emerken mememden kaç cc süt çıkıyor. Emdiği sütün yağ miktarı, besin değeri nasıl? Bu soru çok acayip geldi. O zamana kadar bunları hiç düşünmediğimi fark ettim. Emiyor, bence doyuyor, uyuyor, çiş, kaka yapıyor, uyanıyor. Böyle bir döngüde sorun olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Olaya son derece içgüdüsel yaklaşmışım. İyi ki de öyle yapmışım. Sende öyle yap. Lohusalığa, ilk üç aya hamileliğinde hazırlan!
YORUMLAR