Önce biraz gezelim…

Hangi yaşta olursanız olun, gezmeyi seven bir insansanız, her zaman seviyorsunuz. Eğer barlardan pavyonlardan, yemeklerden, muhabbetlerden zevk alıyorsanız, her yaşta da almaya devam edeceksiniz. Yok öyle “doydum da duruldum” durumu. Ara ara dinlenmek, vücudu toparlamak, kafayı sakinleştirmek gerekir tabii ki. Ayrıca ev muhabbetinin de keyfine diyecek yok, kabul. Ama sokağın da damakta bıraktığı tat farklı…

Sanırım yazımıza bu soruyla başlamak lazım: Bu gece çıkarken amacınız ne? Bir gecelik çapkınlık yapacak birini bulmak mı? Uzun vade takılacak bir sevgili bulmak mı? Sadece kafanıza göre eğlenmek mi?

Çünkü rotanız tamamıyla bu cevapla alakalı olacaktır.

Ben cevabı “kafamıza göre eğlenmek, bahtımıza ne çıkarsa onu yaşamak” olarak kabul ediyorum. Ağırlığınızın olduğunu, sofistike dalgalar içinde hareket ettiğinizi, “ne hoş bir kadın” imajı salgılatacağınızı baz alıyorum. Zaten çapkınlık yapmak için tanıdık yerleri tercih etmek doğru olmaz. Ayrıca bu yazıdaki akacımız bu değil, orta yaşlarına yaklaşan biri olarak bazı yerlerde tanınmak ve öncelikli olmak hakkında. Bir misafiriniz olduğunda, ya da spontan bir program kararı aldığınızda yaşınızın ağırlığı olsun babında!

Birkaç ay evvel Parti konseptiyle çıkan Vogue dergisi benden bir yazı istemişti. Eski gezmelerimle şimdiki arasındaki farkları anlattığım, geçmişimle yüzleştiğim bir yazı olmuştu bu. Eskiden çok özel yerlere sahip olan bir avuç “gizli marjinal” olarak başka türlü bir eğlencenin temel taşlarını oluşturmuştuk. Şimdilerde benim yaşıtlarım için böyle bir şey söz konusu değil. Hoş, bu zamanda gençler için bile böyle bir imkân ve şans yok. Birbirine benzeyen, çabuk tükenen bir sürü yer oldu çevremizde…

Arada uzun bir süre geri çekildikten sonra tekrar ezmeye başladığımı söyleyebilirim. Ama belli yerlerde belli sınırlarda…

Lüzumsuz lafa gerek yok. Ben size ne tip yerlerde nasıl olmanız gerektiğine dair birkaç şey söylemek istiyorum. İşte birinci nokta...

Çünkü bakın, çok eğleniyor görünseler hatta eğlenseler de, belli bir yaşın üstündeki kadın grubunun sayısı da fazlaysa son derece itici duruyor. Fark ettim ki, 4’ten fazla kadın grubu, olmuyor. Güzel durmuyor. Sakin ve kısa bir yemekte, bir derece anlaşılır olabilir. Ama rakı sofrası gibi muhabbetli ve hele hala fasıllı azmalı bir yerde, asla! Ne güzel olmak, ne baştan aşağı Gucci, Armani giyinmek, ne Bvlgari’lere, Cartier’lere bürünmek hiçbir işe yaramıyor. Sadece kadından oluşan kalabalık bir grup, ucuz bir görüntü veriyor. O yüzden önerim, kalabalık kadın yemeklerini ya evlerde ya da gerçekten kimsenin sizi görmeyeceği sizin de orada bulunan kimseyi umursamayacağınız yerlerde yemeniz…

Mutabık mıyız?

Gelelim ikinci noktaya…

Mutlaka sizi tanıyan, size her zaman yer ayarlayacak olan 3-5 lokantanız olsun. Biri balıkçı, mesela Kuruçeşme Marina ya da “köşedeki” Karaköy Lokantası ya da pahalı olmasına rağmen daha “ intim” muhabbetler için Pera Palas’ın karşısındaki Meze… En son “canım ciğeri”mi oraya yemeğe götürmüştüm ve gözlerimi kocaman açtıran hesabı o ödedi. Şimdi sıra bende ve onu nereye davet edeceğimi harıl harıl düşünüyorum.

Bir diğer yer tipi de hem nefis yemekleri olan, hem popüler, hem de mekanıyla, ambiyansıyla geceyi uzatacak ortama sahip olan bir yer. Güzel yemek, güzel insanlar, güzel müzik… Mesela 2-3 ay önce Nişantaşı’nda açılan Pipa.

Sigara içme durumu varsa yine güzel manzarası ve nefis yemekleriyle ve sürekli getirdikleri ikramlarıyla Beyoğlu Eleos’da bir önemli madde olarak listelenebilir. Benim için mutlaka gidilmesi gereken yerlerden biri. Artık Kıyı’ya gitmeye hiç niyetim yok çünkü. Bitti o devir.

Dikkat etmeniz gereken bir husus daha var...

Erkek arkadaşlarınızla baş başa yemeğe giderken dikkat edin de hep aynı yere gitmeyin.

Bir mahalle komşusu: Mahelle, Korridor, Touchdown… Bebektekiler için Lucca falan… Cihangir için White Mills, Kaktüs… Bilmem oraları fazla. Uzak gelir bana. Ama herkes haddini bilmeli, mahallesindekileri bilmeli.

Tabii ki çok bulunduğunuz bölgelere gide gele gündüz ya da gece fark etmeyen garsonlar tarafından tanındığınız önemli noktaları da sabitlemiş olmalısınız. Sushico, Zanzibar, House Cafe, benim için bu anlamda yıllardır adımlarımı eksik etmediğim yerlerdendir. Her türlü kaprisime boyun eğerler, aksiliğimi idare ederler. Ne enteresan… Saray’a da lise yıllarımdan beri giderim ama hiç orda kimseyi tanımak aklıma gelmedi.

Ara sıra gittiğiniz ama sahibini tanıdığınız ya da sahibinin çocuğunu tanıdığınız (eskiden sahibinin annesi ya da babasıydı bu) yerler de listede olması gereken yerlerden. Seyrek gitseniz bile her zaman tatlı bir hoşgeldinle karşılaşacaksınızdır. Bird ya da Sarraf gibi. Benim için tabi…

Yemek ve bar kısmını hallettik. Her genç kadın arada bir de olsa azmak coşmak ister. O yüzden 12 sonrası mekanlar hakkında da bilgi sahibi olmak, ya da olan birileriyle yakın olmak önemlidir. Ama bakın, hiç kuyruk beklemedim, bu yaştan sonra da bekleyemem. Beni okuyan sizler de beklememelisiniz. Bunun için nereye gitmek istiyorsanız, önceden araştırıp, yanınızda sizi yan kapıdan sokacak kişilerle oraya gitmelisiniz...

Bu tip yerlere giderken de mümkünse yanınızda erkek olsun. Eşcinsel olabilir ama çok kadın kadına takılmayın derim ben!

Bu aralar Aztek çok revaçta. 80’lerde benim gençliğimde gecenin bir vakti çorba içmeye ve dolma yemeğe giderdik. Şimdilerde gece 12.00 itibariyle pek popüler. Önce 80’ler çalıyor; sonra da Türkçe çalıyormuş. Neyse ki o aşamada kafayı iyice bulmuş olduğumdan pek hatırlamıyorum.

Zilli’de de perşembeleri “Kemal Doğulu” çıkıyor. Gerçekten enerjisi bile yetiyor onun. Bir de hoş arkadaşları var belli ki. Güzel bir kalabalık oluyor onun sayesinde… Ses diye bir yerden de çok bahsediyorlar ama ben her bahsedilen yere gitmekten yana olmadığımdan bunu da sizden bekleyebilirim.

Haa bir de unutmadan, 24 saat eve içki getirebilecek bir kuruyemişçi telefon numarasına sahip olmanız da önemli…

Hepsinin telefonu bende var. İsterseniz veririm.

Hatta rezervasyon yaptırırken adımı verebilirsiniz benden söylemesi...