Bir beyefendinin ardından…
Geçtiğimiz akşamların birinde, ailem vesilesiyle tanıdığım, gayet resmi olduğum ama ortak bir takım noktalarımızdan dolayı da sohbetinden çok keyif aldığım bir beyefendiyle yemeğe çıktım.
Tam bir beyefendi. O yüzden de uzun zaman sonra bu kelimeyi kullandım, erkek ya da adam demedim. Kendisi benden aşağı yukarı 10–12 yaş büyük olsa gerek. Yanlış anlamayın, aramızda hiçbir “özel” yakınlık yok ve olması da mümkün değil. O yüzden yazdıklarımı sadece gönül ilişkilerine dair olarak değil, her türlü ilişki için algılamanızı öneririm.
Ben davranış olarak biraz erkek gibi kadınımdır. Hareketlerim hızlıdır, serttir. Kendi pek çok işimi kendim halletmişimdir. Hala da pek çok kapıyı kendim açarım. İş bitirici ve pratiğimdir. Başkalarına da bu tip yardımlarım çok dokunur. O yüzden de ortalıkta son derece dik ve güçlü görünür dururum.
Pek çok konuda erkeklerden pek bir şey beklemem.
İyi halt ederim.
Ne kadar hatalıymışım. Bu kadar güçlü görünmek ne kadar gereksizmiş. Kendi kapılarımı açabilmek hiç de marifet değilmiş.
Pek çok hödük gibi adamın yanında kala kala kadınlığın ince detaylarını, flörtöz taleplerini, kırılgan beklentilerini unutmuşuz.
Oysa bize kadınmışız gibi davrandıklarında hemen nasıl da minicik kadınlar haline gelebileceğimizi gördüm o gece.
Bu değişimler birden olmuyor aslına bakarsanız. Annemden minik çapta leydilik eğitimi almışlığım vardır. O çok “kadın kadın” biriydi. Sosyal ortamlardaki kadın-erkek davranışları konusunda hiç modern olmayı sevmezdi, istemezdi.
Mesela, bir grup olarak otururken yeni biri geldiğinde erkekler kalkar ama kadınlar kalkmaz.
Annem bu detayları bilir, bana öğretirdi. Ben tabi ki marjinal özgür kız triplerinde olduğumdan çoğuna karşı çıkardım.
Yine de bunların etkisi altında kalıp hayata atıldığımda başta erkeklerden bir takım kibarlık ve jestleri beklemiştim.
Sonra baktım ki öyle olmuyormuş. Beklenilenleri yapmıyorlarmış. Ya da benim karşılaştığım adamlar daha bir farklı dünyadan geliyormuş. Onlar sanırım biraz daha modern, medeni, eşitlikçi, bencil, kazma, öküz, nasıl tanımlayabilirsek artık, öyleydiler. (Hepsi diil!)
Ve ben de “aman yaaa, bunu mu beklicem!” diyerek kendi işimi kendim görmeye başladım.
Oysaki bana kadınmışım gibi davranıldığında topuklu 190 santime yakın boyumla birden minicik bir kadıncık olabilirmişim.
Anında kedi gibi talepkar olabilirmişim. Sigaraların yakılmasını, yollara kırmızı halılar serilmesini, merdivenden inerken elimin tutulmasını bekleyebilirmişim.
E neredeymişim bu güne kadar!
Bazen bizim takım kızlar konuşuruz. Acaba fazla mı kendine güvenen, her şeyi beceren, kimseye ihtiyaç duymayan gibi görülen bir halimiz var diye.
Yakın 1-2 erkek arkadaşımla konuştuğumda da bana benzer şeyleri söyledi: “Siz bazen bir mekana öyle bir giriş yapıyorsunuz ki, biz erkekler bile tırsıyoruz sizden”.
İşte bize bu güne kadar kadınmışız gibi davranmadığınız için biz de erkek gibi olduk dedim arkadaşıma şakayla karışık. “Hemen çık yağ gibi üste” dedi gülerek.
“Siz kadınlar biz erkeklere kendimizi erkek gibi hissettirebiliyor musunuz acaba?” diye sordu.
“E tabi, açabilmemize rağmen kavanoz kapağını açmanızı istiyoruz ya!”
Benle laf yarışına girmemeye karar verdi tabi. Nitekim ben de bir ders aldım. Daha kırılgan, daha muhtaç, daha nazenin olmamız gerekiyor sanırım.
Beylerin zekâsına, gücüne, koruyuculuğuna, tecrübesine ve en önemlisi beyefendiliklerine ihtiyacımız olduğunu onlara hissettirmemiz gerekiyor.
Bundan sonra böyleyim…
YORUMLAR