Maya
- Öğretmenim, inanmayacaksınız ama geçen hafta yediğimiz Çiğdem pilavının tadı hâlâ damağımda.
- Benim de.
- Benim de.
- Benim de öğretmenim.
Geçen hafta sınıfa girerken yanımda sabahtan pişirdiğim bol malzemeli bir tencere bulgur pilavı ve bir tahta kaşık götürmüştüm. Öğrencilerime sevgiyi ve dayanışmayı çoğalttığımız; dev gibi korkuları kalbimizin gücüne inanarak ve inandığımız ninnilerimizi sesli söyleyerek küçülttüğümüz, bir dudağı yerde bir dudağı gökte olan devlerimizi toz edip uçurduğumuz bir masal anlattım. Bol tekerlemeli, bol şarkılı, bol muhabbetli olan bu masalın hemen ardından adına Çiğdem pilavı dediğim bulgur pilavını bardaklara doldurarak öğrencilerime dağıttım. Öğrencilerim, tenceredeki pilavın tamamını bitirdi. "Ben daha önce böylesini yememiştim." , "Öğretmenim pilavın tarifini bizimle paylaşır mısınız?" diyenler oldu. Tebessüm ettim ve yüzlerine bakarak "biz bulgur pilavından yemeden evvel hep birlikte bir maya çoğalttık. Muhabbet, pilavı 'bal' diye diye yedirirmiş insana." dedim öğrencilerime.
Üzerinden bir hafta geçmesine rağmen masaldaki tekerlemeyi hep birlikte söyleyerek ve pilavın lezzetini anlatarak başladıkları bugünkü dersimizde, onların anlatmaya ve dinlemeye olan ihtiyaçlarını fark ettim. Ve başladım anlatmaya... Bugün onlara anlattıklarımı şimdi burada yazacağım. Sevgili okuyucu sana öğrencim diyerek hitap edeceğim. Sen de bu vesileyle zamanda yolculuk et ve öğrencilik sıralarında oturduğunu hayal ediver.
Sevgili öğrencilerim, bu sabah ayağıma bir çift beyaz çorap giydim. Fakat görüntüsü ilgimi çeken bu çoraplar ayaklarımı ısıtmadı. Çoraplar pamuklu olsaydı ayaklarım ısınırdı. Havalar soğuk gidiyor, pamuksuz dokunmuş bir çorabı giymek istemiyorum. Çorap ayağımı ısıtmadığında, ayaklarım ayakkabının içinde üşüyecek. Gün boyu üşüyen ayaklarla gezdiğimde sırtımdan sırtımdan ürpereceğim ve bir türlü ısınamayacağım. Okulda geçirdiğim saatler içinde kendimi huzursuz hissedeceğim. Bu düşüncelerim üzerine beyaz çorapları ayağımdan çıkardım ve pamuktan dokunmuş bir çift çorap giydim. Öğrencilerim, her birimiz yaşamımız boyunca ekmeğimizi kazanmak için birbirimizden farklı meslekler edineceğiz. Belki de çorap üreticisi olacağız. Hangi mesleği icrâ ettiğimizden daha önemli olan bir konu var: Ürettiğimiz çorapları insan sağlığına uygun olarak üretmek. İşimizin içine başka insanların fayda sağlayacağı değerler katmak. Belki bir çorap fabrikası kuracaksınız ve fabrikanızda çalışan yüz kişi, yüz haneye ekmek götürecek... "Kader gayrete aşıktır" der Yunus Emre. Yaşam sürprizlerle doludur, yeter ki yapabileceklerimizin değerine ve alın terimize güvenelim.
Seneler evvel ingilizce öğretmenim anı defterime bir şiir yazmış ve şuna benzer cümleler söylemişti: "Eğer bir çalı olacaksan, rayihası en hoş çalı sen ol. Karıncalar, salyangozlar dallarına yuva yapmak istesin, insanlar kendisi olmayı bir çalıdan öğrensin."
Siz hiç yoğurt mayaladınız mı? Adına maya dediğimiz faydalı bakteriler, kaynayan sütü yoğurda dönüştürebilecek bir sihre sahiptir. Peki ya ekmek mayaladınız mı? Ekmek mayası sayesinde; un, tuz ve sudan oluşan hamurları sofralarımızda yerini alan ekmeklere dönüştürürüz. Hani şu yere düştüğünde öpüp alnımıza koyduğumuz nimetten bahsediyorum. Bizler; iyiliğin, güzelliğin, merhametin, dostluğun, şifanın mayasını çoğaltırsak yaşamdaki ışığı ve aydınlık olanı çoğaltırız. Şimdi sizinle bir hikâye paylaşmak isterim. Günlerden bir gün, bir baba ve bir oğul evlerinde otururken sohbet etmeye başlamışlar. Kapılarının önünde bir tane beyaz, bir tane de siyah olmak üzere iki tane yavru köpek varmış. Mutfakta ise yalnızca köpeklerden bir tanesine yetecek kadar erzak bulunuyormuş. Oğlu babasına sormuş: "Babacığım elimizdeki erzak, köpeklerden yalnızca bir tanesine yetecek; biz hangi köpeği büyüteceğiz?" , "Biz hangi köpeği beslersek o büyüyecek oğlum, hangisini beslersek o..." diye yanıtlamış babası.
Sevgili öğrencilerim insanlar tarafından yaygın olarak yapılan tanımlamanın aksine iyi insan veya kötü insan yoktur. İnsan bir nar meyvesi gibidir. Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tanedir. Kabuğun altında binbir tane nar tanesi vardır. Yaşamda karşılaştığımız her duygu ve davranış bizim kabuğumuzun altında uykuda bekler. Bu nar tanelerini tohumlara da benzetebiliriz. Biz hangi tohuma su ve gün ışığı sunarsak o tohumlar filizlenir. Üç gün boyunca aç ve susuz kaldığınızı hayal edin. Bu esnada başka bir insanın sizin yüzünüze karşı, sizin çok sevdiğiniz biri hakkında sözleriyle haksız yakıştırmalar yaptığını hayal edin. O bitkin hâlinizle, bu yakıştırmaları yapan kişiye olan davranışınız ne olurdu? İçinizdeki şiddet tohumu o sırada bütün bahçenizi kaplar, öfkeyi temsil eden nar tanesi narın sert kabuğunu delip ortaya çıkardı öyle değil mi? Bedeninizin ve aklınızın kontrolü bu tohumda olurdu sanıyorum. İnsan, iyi veya kötü değildir. İnsan, kendi içinde tüm davranışları gösterme potansiyeline sahiptir. Hangi yanımızı besleyeceğimizi, hangi tohumları sulayacağımızı, neyin mayasını çoğaltacağımızı biz seçeriz ve bunun için emek veririz. Bu emeklerimiz bizi insan yapar.
Siz geçen hafta yediğimiz bulgur pilavının tadına doyamadınız ve üzerine nice yemek yemiş olmanıza rağmen o pilavın lezzeti hâlâ damağınızda... Muhtemelen bazılarınız bu tadı ömrünüzce hatırlayacaktır. İşte biz o pilavı bölüşürken sevginin, muhabbetin, dostluğun mayasını çoğalttık. Bu mayanın tadı bir insanın gönlünden taşar ve başka bir insanın gönlüne ulaşır. Bu tat, kalbin ve ruhun gıdası olur.
Biz bir topluluğuz. Benimle birlikte yirmi bir tane nar meyvesinin bir arada yaşam sürdüğü bir nar ağacı olduğumuzu hayal edelim. Ağaçtaki bir meyvenin hastalanması bu ağacın dallarını, gövdesini ve köklerini etkiler. Bir nar meyvesinin özünde yer alan nar tanelerinde oluşan çürüme o meyveye, o meyveden de ağaca yayılır. Özümüzdeki nar tanelerine iyi bakalım. Bizler de birer mayayız. Varlığımızla aydınlığı, sevgiyi, anlayışı, dostluğu konuşup çoğaltalım. Nefes alıp verdiğimiz müddetçe her eylemimizde ilk hedefimiz bu olsun. Bu eylemler bizi ömrümüzce huzurlu kılar ve biz ekmeğimizi kazanırken, kendi özümüzdeki hediyeleri etrafımıza da sunma imkânını bulabildiğimiz bir yaşam sürmemizi sağlar. Niyetimiz bu doğrultuda olursa çoraplar ayakları sıcak tutar, çalıların rayihası canlıları yuvaya davet eder, yaşamdaki huzur yayılır yani mayamız tutar sevgili öğrencilerim; yani mayamız tutar.
Burcu burcu kokmak güllerin doğasında vardır. Bülbüller hoş kokulu güllerin dallarına konar ve şarkılarını söyler, yani şakırlar. Gülün kokusu ve bülbülün sesi nice sözlü ve yazılı gelenek ürününe konu olmuştur. Onların varlığını, insanlığın ortak hafızasına konu eden yanları ise özünde taşıdıkları mücevheri yaşama hediye edişleridir. Birbirimize gülün ve bülbülün yakınlığında duralım ki, özümüzü meydana korkusuzca serebilelim. İşte o vakit, gönüller birbirine gülistan olur.
YORUMLAR