Vaveyla
"İçim ayıp
dışım geçim
Sol yanım sevgi
..."*
Annem anneydi, anneannem de anneydi. Onların kadın olduğunu hiç düşünmezdim. Bir erkeği sevebileceklerini, kalplerinin emzirdikleri insan yavrularına şefkat sunmaktan başka bir amaç için ısınabileceğini; arzularının, tutkularının ve yaşamın içinde safi kendileri için heveslerinin olacağını düşünmezdim. Kimse bunu düşünmezdi, ben nasıl düşüneyim?
Evlenmekten, anne olmaktan çok korkardım. Nasıl korkmayayım? Kendimi arıyordum, ben beni bulamadan eş olacak, üstelik anne olacaktım. Çünkü coğrafyamızdaki anneler annedir. Coğrafyamızın ismi dahi Anadolu.
Peki ben içimdeki kız çocuğunu yalnızca anneliği için mi büyüttüm? "Büyüyünce ne olacaksın kızım?" diye sorduklarında "anne olacağım" mı demiştim? Büyüdüm ve ulaştım mı varlığımın kutsal amacına? Yok, hayır, değil! Üniversite okurken giydiğim kırk yamalı eteğimi baba evimdeki sandıkta saklamışım. Geçtiğimiz hafta eteğimi bulduğumda, eteğimi göğsüme bastırdım ve hayallerine sadık olan o genç kadınla konuştum. "Heey güzelim, yaşamın bir yerinde soluklanmaya devam ettiğini hatırlattığın için teşekkür ederim."
Bir kadın evvela kadındır. Sever, sevilmek ister, görür, görülmek ister, elleri vardır üretir, ekmeğini kazanır, bereketlidir; suyunu, aşını, varlığını paylaşır. Bilgisi-görgüsü vardır, öğretir-öğrenir, kız çocuklarını ve erkek çocuklarını büyütüp hayata kazandırır. İnsanın dudakları, dili, damağı konuşmasına ve anlatmasına olanak veriyorken iki dudak arasına yerleştirilen mühürler insanlığa hangi zamanın yadigârıdır? Dudakları mühürlenen kadınların vaveylası bu kadınların evlat besledikleri memelerinde kanser yapıyor bunun farkında mıyız?
Gündüz düşlerimde, kırlara giden yolun ayrımında beni 5-6 yaşlarında bir kız çocuğunun beklediğini görüyordum. Elini benden tarafa uzatıyor ve sesleniyordu: "hadi, gel, kırlara gel." Geçtiğimiz hafta köyüme gittim. Sırtımı kırlara verip o yol ayrımında oturdum. Gözlerimi kapattım ve binlerce zeytin yaprağının rüzgarla hışırdadığı bu öğle vaktinde, kız çocuğunun dağdan aşağıya koşarak geldiğini ve beni sırtımdan kucakladığını hissettim. Sonra yanıma oturup başını göğsüme yasladı. Sonra elini elime uzattı. El ele tutuşarak zeytinli yolda yürümeye başladık. Yolu tamamlanyıp köye vardığımda artık ikimiz de aynı kişiydik. Annelik deneyimim sayesinde bu kız çocuğunun da annesiyim. Ve anneler kadın olduklarını anladıkları, bedenlerindeki ve ruhlarındaki mücevherleri tanıdıkları vakit bir kız çocuğuna evvela kendini bilmeyi öğretirler.
Ben bir anlatıcıyım. Bedenlerindeki hastalıkları dinlediğim atalarımın toplum tarafından kabul görülen tek ilgi kaynağıyla yani hastalıklarıyla ahuzar edişlerine şahitlik ederek büyüdüm. Bu sebeple yaşam yolculuğumda sırasıyla yaraya şifacılık etmeyi, yarayı tanımayı, başka yaralardan sıyrılmayı, yaraya merhem karmayı, merhemi paylaşırken başkalarına ilham olmayı deneyimledim. Ve anlattığım her hikâyenin bir yerinde, yaşamına şahitlik ettiğim ve yaşamımdan ilham alan bu kadınlar nefes alıp verdiler.
Şimdi 33 yaşımda bir vaveyla kopuyor ruhumdan. Ruhum evini elleriyle sıkı sıkı tutuyor ve haykırıyor:
"Bir kadın evvela kadındır, yalnızca bir anne değildir. Çocuğuna beslediği merhameti kendine de sunabilecek kadar cesur bir yüreğe sahiptir. Ve merhamet, ruhun merhemidir. "
*Gülten Akın, Kestim Kara Saçlarımı
YORUMLAR