" İş mi? Aşk mı? "
"İlla bir seçim mi yapmam lazım?" dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız da... O zaman işle aşkı karıştıramaz mıyız? Sizce de güzel bir tarif olmaz mı bu karışımdan? Bir tutam iş ama bir tutam da aşk :)
Peki, neden mi aşk koymak lazım bu tarife? Çünkü aşk, mutluluktur. Sabah uyandığımızdaki gülümsemedir, heyecandır, yaşama sevincidir. Sanki elimizde her an kırılabilecek bir şey tutuyor gibi davranmaktır, her şeyin güzel görünmesidir.. Ve bağlanmaktır, tamamlanmaktır, aşk…
İşte size aşksız iki tarif:
" İnsanlar en çok birbirinden yaralanıyor işyerlerinde. Kiminle konuşsam 'O tonda konuşmasa, insan gibi söylese' mealinde sitemde bulunuyor. Bunu daha çok orta kademe yöneticiler ve yeni yöneticiler yapıyor galiba. Nezaketi elden bırakmasalar, saygılı olsa insanlar birbirine, sıkıntılar azalır sanki...” Rumuz: Benim de söyleyeceklerim var.
"Özellikle anne olduktan sonra pek çok şey anlamsız gelmeye başladı. Çalıştığım kurum, yaptığım iş... 6 yıldır bu şirketteyim. Bir süre sonra feci halde rutine dönüyor ve yaratıcılık hiç gelişmiyor. Evet, epeyce şey öğrendim ama şimdi bunları yapmak istemiyorum ve bunca zamandan sonra ne yapacağımı/yapabileceğimi de bilmiyorum, kendime inancım oldukça zayıflamış durumda:( Ne istediğimi sorduğumda kendime maalesef iş ilanlarındaki hiçbir işe girmek ve böyle kapalı, her şeyi yapay, camı açılmayan bir plaza atmosferinde ya da ofiste çalışmak istemiyorum. Yüzü de içi de gülen keyifli ve pozitif insanlarla, hep birlikte, bir amaç için güzel şeyler yapmak, ortaya çıkartmak, üretmek ve işe yaramak istiyorum." Rumuz: İşimle mutlu değilim.
Halbuki yukarıdaki ilk tarifte bir tutam da aşk olsa; yönetici olmanın bize yüklediğinin sadece biraz daha fazla sorumluluk olduğunu, bununla birlikte örnek olmamız ve empati kurmamız gerektiğini fark edip ona göre davranmaz mıyız? Ünvanımızın bize verilen görev gereği olduğunu ve her zaman birey olarak çevremizdekilere sevgi ve saygıyla, tıpkı bize nasıl davranılmasını istiyorsak öyle davranmayı ilke edinmez miyiz? Ya ikinci tarifte, ne kadar rutin ve tercih etmeyeceğimiz bir atmosferde çalışsak da orası bize dünyanın en keyifli ortamı, yaptığımız iş de dünyadaki en kıymetli iş olarak görünmez mi sizce de?
Peki o bir tutam aşkı nasıl katacağız ya da yıllar önce zaten kattığımız aşkı nasıl tekrar hissedeceğiz?
Aşk kesinlikle dünyadaki en bulaşıcı duygudur, tıpkı mutluluk gibi…
İşte size tarif…
- Kendine her gün "Ben iyi miyim?" diye sor. Eğer cevabın "İyi değilim" ise, sebeplerini mutlaka bul ve değiştirmek için çaba göster.
- Hiç kimsenin, kendin dahil mükemmel olmadığını kabullen ve yaradılışın ile öğretilenin dışına çıkıp işinin, şirketinin, yöneticinin, iş arkadaşlarının pozitif yönlerini görmeyi dene.
- Kendini ve işini önce sen değerli gör. Unutma ki, organizasyonlarda her işin bir faydası ve o işi yapan her bir bireyin benzersiz bir değeri vardır. Ama, bir işin çerçevesini, gerektirdiği yetkinlikleri, gidebileceği yönü ve değerini de ancak ve ancak o işi yapan belirler.
- Her işin, şirketin ve yöneticinin kendine göre zorlukları olduğunu bil. Ama bunu bildiğin için asla kendinden, hayatından veya prensiplerinden vazgeçme. Tıpkı hayatının olduğu gibi kariyerinin de iplerinin senin elinde olduğunu her zaman hatırla. Gerektiğinde, karar vermekten veya seçim yapmaktan korkma.
- Her yeni güne, "Hem kendin hem de başkaları için daha iyi ne yapabilirim" diye düşünerek başla.
- Hangi pozisyonda olursan ol, ünvanının verilen yetki ve sorumlulukları belirlemek için var olduğunu ve sadece bunun için kullanılacağını unutma.
- Kendine ve yaptığın işe olan inancını hep canlı tut ki, işin de sana olan inancını kaybetmesin.
Haydi, gelin bu pazartesiden başlayarak bu tarifi uygulayalım ve bir tutam aşk katalım işimize... Hiçbir şey için, hiçbir zaman geç değildir, yeter ki biz isteyelim ve harekete geçelim.
YORUMLAR