Kocaman bir şükürle karışık teşekkür mektubu…
Benim aydınlık bakışlı, insan sevgisi kalbinden taşan canım oğluşum, biricik Böcüğüm, yaşam sevincim, aldığım her nefesin anlamı Nazım Özgün'üm,
Yıllardan 2001, aylardan cüce Şubat.
Orada duruyorsun işte, simsiyah ekranda bembeyaz bir noktacıksın sadece. Nutkum tutulmuş vaziyette, pıt pıt atıp duran o noktacığa bakıyorum. Bütün cüssen henüz bir fasulye tanesi büyüklüğünde, “nasıl bu kadar küçük bir şey bu kadar canlı olabilir ki?” diye düşünürken, doktorumuzun kadife sesini duyuyorum: ”Merhaba bebek, tanıştırayım, bu senin annen!”
Anne olmanın anlamını, ilk kez o an düşünmeye başlıyorum. Hayat bir yolculuksa eğer, seninle yolculuğumuzun ilk durağındayız. O andan sonra hayatım bir daha hiç sadece benim hayatım olmuyor, “biz” olmanın kudretli gücü yavaş yavaş kaplıyor benliğimi. Sen varsın ya artık, sanki ben daha çok varım.
O gece, henüz büyümesine epey çok zaman olan karnıma elimi koyup, seninle ilk kez konuşmaya başlıyorum. “Gel” diyorum sana, “gel ki hayat değişsin! Çok zamansız, pek kocaman, en plansız hayat sürprizim sensin, madem ki kendin gelmek istedin, vardır elbet bir bildiğin…” Seninle uzun yıllar boyu karşılıklı konuşma keyfinden mahrum kalacağımızdan henüz habersizim. Oysa şimdi, senin içimde büyüyen varlığını öğrendiğim o ilk gece düşündüklerimle, yıllar sonra tam da Anneler Günü öncesinde hissettiklerim arasındaki paralellik, gözlerimi kamaştırıyor. O yüzden bu mektubumda sana, hayatıma kattığın o ışığın içinden geçerken hissettiklerimi yazmak istedim.
Serin bir Ekim sabahı, bir Cumhuriyet bebeği olarak kucağıma geldiğin ilk anda, minik yüzünü boynumun en kuytu köşesine saklıyorsun, an duruyor, nefes sonsuz... Tombiş yanacıklarına, küçücük yumuk parmaklarına, yumuşak tenine dokunuyorum, aylardır heyecanla görmeyi beklediğim minik yüzüne bakıp dalıyorum şükrederken.
Çok basit, çok annece, çok rahat, pek sıradan hayallerim vardı seni doğurduğum zaman. Hepsinden vazgeçmek zorunda kaldım bir çırpıda! Çünkü; herhangi bir annenin hayatında sahip olabileceğini hiç düşünmediği, belki istemeyeceği, belki hayal bile etmeyeceği kadar farklı ve “özgün” bir çocuksun sen, adını koyarken sanki içime doğmuş diye düşünmeden duramam.
Hayat, bize çok farklı bir oyun oynadı Böcüğüm. Ben annelik nedir, ne hissettirir kadına, seni ilk kucağıma aldığımda anladım sanmıştım ya, yalanmış ki? Annelik ne demekmiş, yıllarca ilk kelimen ağzından çıksın diye umut ederken öğrendim. Sana dokunamadığım uzun günlerin gecelerinde, uyandırmaktan korkarak parmak uçlarımla dokunurken hissettim anne olduğumu. Yıllar geçerken, bir küçük sesin, insanın hayatında neleri değiştirebileceğini, senin gözlerimin içine dimdik bakabilmenin ölçülemez bir servetten daha değerli olabileceğini öğrendim. Kocaman bir sarılmanın keyfinin başka hiçbir duyguyla boy ölçüşemeyeceğini anlamak, bunca yılımın en büyük kazancı!
Ben bugün varsam, hala yaşıyorsam, hala pes etmediysem bizi yıkıp geçmeye uğraşan bu deli nehir hayat akıntısının içinde, tek nedeni, senin beni Anniş’in olarak seçmendir! Sen dünyaya gelmeye de kendin karar verdin, ruh fanusuna saklanmaya da, sana olan sonsuz inancımı hissedip hayatı paylaşmaya geri dönmeye de...
Gururumdan ve sevgimden daha öte insani bir saygım var sana şimdi, yaşamak zorunda kaldığımız labirentin içinde bir biçimde yolumuzu bulduysak, saklambaçlı dolambaçlı bir yolda, hala gün be gün ilerlemeye devam ediyorsak, bu farklı oyunda 1-0 öne geçebildiysek eğer sonunda; hayata farklı bir pencereden bile baksan, birey olmanın, insan olmanın, var olmanın neye benzer bir şey olduğunu sen her an evrene haykırdığın içindir, gerisi de koca bir yalan!
Bugünümüze gelirken o labirentin içinde düşe kalka da olsa kaybolmadan, yılmadan, çalışmaktan ve umut edip kendine güvenmekten asla vazgeçmeden ilerledin. Kapalı kapılar, derin uçurumlar, ani geri savruluşlar çıktı yoluna, hiç pes etmedin. Anlam veremediğin seslerden, karmaşık görüntülerden, üstüne gelen kalabalıklardan uzakta kalabileceğin sırça fanusunun içinden çıkmayı göze alıp, her şeye kafa tuttun sen.
Senin varlığın, yaşamımı yaşanılır kıldı. Sen beni bütünleyerek hayata kattın. Senin sevgin, beni biraz daha iyi bir insan yaptı. Seninle yaşamak zorunda kaldığımız farklılıklar yaşamın akışını değiştirirken, bana aynı zamanda hayatımın amacını da gösterdi. Ben şükretmenin gerçekten ne demek olduğunu seninle yeniden keşfettim, sen zamanında hayal etmekten vazgeçtiklerimi yavaş ama emin adımlarla gerçekleştirirken, biliyorum ki beni de çok büyüttün, çok eğittin, çok da “iyileştirdin”.
Hayat bize iyi kötü sürprizler hazırlamaktan keyif alırken kendince, biz her zaman seninle el ele, yan yana, omuz omuza yürüyüp hazmedip geçtik her sürprizin yanından… Yaşadığımız küçük mutluluklara tutunduk, yıllar geçip gitti bak, ben de seninle beraber büyüdüm Uğur Böcüğüm, heyhat… yüzüne her baktığımda, bana seslenişini her duyduğumda hissettiklerimi anlatmaya yetecek kelimeleri hala öğrenemedim!
Bir gün, şimdi belli belirsiz gördüğümüz o ufuk çizgisinde oturup seninle, geçmişe dönüp bakacağız, daha ne zorluklar, ne gariplikler, ne hainlikler, ne güzellikler gelip geçmiş olacak hayat çizgimizden, biz hep aynı umut ve tükenmeden artan sevgimizle, hayatın tadını çıkarmak, bu savaştan galip çıkmak, zafere ellerimizi uzatmak için…yolumuza devam edeceğiz.
Çünkü sensin sıfır noktasından muhteşem sıçramayla kendi hayatının rekorunu kıran! Sen aştığın engellerin bilinciyle, yenilerini de yıkıp geçecek gücü içinde bularak yoluna devam edeceksin. Düşerek, ağlayarak, için acıyarak, üzülerek, yıpranarak belki, ama hep daha fazla, daha doğru güçlenerek… Yok edemeyen her şey güçlendirecek hayatla olan bağını…
Bil ki her zaman, ne zaman ihtiyacın olsa, bir adım arkanda, bir adım yanında olacağım. Bil ki her zaman “beni yalnız bırakma, tamam mı Anniş?” dediğinde, yanına koşacağım. Ben yanında olamasam bile, hayatın içindeki sağlam duruşundan emin olana dek, seni durdurmaya çalışan her güçle, önüne barikatlar kuran her insan tipli canavarla, yoluna düşecek her gölgeyle, ben de seninle birlikte savaşmaya devam edeceğim.
Çünkü sen, varlığınla hak edensin. Öylesine derin ve anlamlı ki seninle bir yaşamı paylaşmak, ‘gel değiştirelim her şeyi’ deseler, ancak gülüp geçerim, yaşadığımız labirenti kabullenmekten öte bir boyuttayım artık. Anniş’in olduğum, sayende gerçekten ‘ben’ olabildiğim için hayattaki en büyük şükür’üm sensin oğluşum!
Beni, anne olabilmenin derin hazzıyla tanıştırıp, hayat öğretmenim olduğun için, sana sonsuz teşekkür ederim Nazım Özgün!
Anne olmanın değerini bilen, anneliğinden asla vazgeçmeyen, hayatın tüm zorluklarına rağmen yaşamaktan keyif alan tüm annelerin Anneler Günü, bencillikten, ajitasyondan ve ayrımcılıktan uzak durduğumuz bir noktada, kutlu olsun!
YORUMLAR