Her şey kendini sevmekle başlar!
Çekim için sıramı beklerken, kamera arkası çekimi yapan arkadaşımız kamerayı bana yöneltti. Hepimize sorduğu soruyu, benim için de tekrar etti: “HAYAT SİZİN İÇİN NEDİR?”
Arkama yaslanıp, kendimi yüreğimin sesine bırakıyorum. Ses, kelimelere dönüşüyor ve “Hayat, aynaya baktığında gördüğün şey. Her şey kendini sevmekle başlıyor. Sen neredesin?” diyorum… Hepsi bu, o an için hissettiğim.
Ertesi sabah kızım Ala Su yanıma geliyor. Yine her sabah yaptığı gibi, gördüğü güzel rüyaları anlatıyor bana ve sonra ekliyor, “Biliyor musun anne, hayat bana, bazen yapmak istediklerimi yapmamam, yapmamak istediklerimi de yapmam gerektiğini öğretti.” Yedi yaşındaki kızımın, yedi yıllık hayatından öğrendiği buydu.
Sonra düşündüm. Hayatın herkes için farklı farklı anlamları var. Hayat, tek bir kişi için bile, tek bir anlama sahip değil. Yaşadığın deneyim neyse ve o an hissettiğin duygu, işte hayat o demek oluyordu senin için.
Hayat filmimi geriye sardım ve bakın hayat nasıl aktı gözlerimin önünden:
Hayat; küçük bir kız çocuğu iken, eve nadir gelen babamla el ele tutuşmaktı benim için.
Hayat; kardeşim dünyaya geldiğinde, yaşamın sadece benden ibaret olmadığını anlamaktı.
Hayat; elektrikler kesildiğinde annemin, ablamı ve beni yanına alıp, güzel şarkılar söylemesiydi.
Hayat; okula başladığımda salya sümük annemin arkasından ağlayıp, tek başına olmayı öğrenmekti.
Hayat; sevgili ablamı trafik kazasında kaybettiğimde kocaman bir boşluktu.
Hayat; babamın nikâhımda kırmızı kuşağı belime dolarken hissettiğim saflık ve sevgiydi.
Hayat; oğlumu kucağıma aldığımda onun kalbime verdiği sıcaklıktı.
Hayat; bir rüyanın peşinden gitmek için “vazgeçmekti”
Hayat; sevişirken teslimiyetle kendini bırakmaktı.
Hayat; hiç tanımadığın insanlara yazdıklarınla gönül bağı kurmaktı.
Hayat; yaşamında bir noktaya geldiğinde, tüm deneyimleri, şükretmek için yaşamadığını fark edip, hayatta fark yaratabilmekti.
Hayat; bir parkta oturup, büyük ressamın her şeyi ne kadar kusursuzca yaptığını izlemekti.
Hayat; kendi bedeninde ne kadar güvenli olduğunu hissetmekti.
Hayat; sevdiğin kişi gitmek istediğinde bırakabilmekti.
Hayat; oğlum kız arkadaşıyla karşımda otururken, onun kendine ait bir hayatı olduğunu kabul etmekti.
Hayat; minik kızım ilk uzun aşkı Roni’yi bana anlatırken, sevgiyi paylaşabilmekti.
Hayat; bazen kırıldığımda küsmek, sonra yeniden doğan güneşle, geleceğe gülümseyebilmekti.
Hayat; eşim uzaktayken onu özlediğimde, ne kadar şanslı olduğumu hissetmekti.
Hayat; ağlayabildiğimi görebilmekti.
Hayat; okuduğum bir kitapta kendimi bulabilmekti.
Hayat; unutabilmekti.
Hayat; yarını belirleyenin seçimlerin olduğunu fark etmekti.
Hayat; sen değiştiğinde dünyanın değişeceğinin işaretiydi.
Hayat; yine yeni yeniden, inatçı çocuklar gibi eteklerinden yaşamı çekiştirmekti.
Hayat; mükemmel olmadığımı anlamaktı.
Hayat; hayatın neresinde olduğunu görebilmekti.
Ve bugün hayat; kendini olduğun gibi sevmekti.
Çünkü, kendini sevmeden bir başkasını sevebilmen, hayatı sevebilmen mümkün değil. Aşkın yeni dili bu belki de… Bu yüzden kendimize dönüp sorular soruyoruz. ”Ben kimim? Ne istiyorum? Hayatın neresindeyim? ...”
Uyanıyoruz… Güzel bir uyanış bu…
Yarın bana bu soruyu sorsanız, size net bir cevap veremem. Sadece şimdime bakarım. Şimdi hissettiğim her şeyin yarın için bir tohum olduğunu bilirim. Ama, tohum neye dönüşür? O, işin sihirli ve belki de en keyifli anı.
İçimden bir ses fısıldıyor ve aldığın nefesin hakkını verdiğin sürece, kalbinin sesini dinlediğin sürece hayat, bugünden daha güzel olacak diyor.
Olsun o halde… Hepimiz için… Aşk’la…
YORUMLAR