Bırakınız kendi duygularına sadık kalsınlar…

Gece kar yağmış, yerde tertemiz bir kar var. Gökyüzü masmavi, güneş pırıl pırıl. Mis gibi, aydınlık bir gün. Ladin 21 aylık. Haftada iki gün Levent’te Kanguru adında tanınmış bir yuvanın oyun grubuna gidiyor. Oyun grubundaki çocuklar, 12 - 22 ay arası çocuklar. Yuvanın, oyun grubu için tasarladığı bir "program" var. Öğretmenler cansiperane bir şekilde bu programı uyguluyor. Kimsenin kafasını kaldırıp gökyüzünde parlayan güneşe baktığı yok. Uygulanması gereken bir program var. Programın ilk aşaması tamamlanıyor. Sıra jimnastiğe geliyor. Sanat odasından spor odasına geçerken, çocuklar 5 dakika hava alsın diye bahçeye çıkarılıyor. Çocukların büyük bir kısmı belki de ilk kez kar görüyor. Kimsenin aklına gelmiyor. Sonra karga tulumba içeri geri sokuluyor. Spor odası denen yerde bir jimnastik hocası var. Spor odası denen yer bana göre bir tımarhane.


Aşırı derecede yüksek sesle saçma sapan İngilizce çocuk şarkıları çalıyor. Öğle vakti, çocukların bir kısmının uyku saati gelmiş, bir kısmının uyku saati çoktan geçmiş. İhtiyaçları olan son şey bangır bangır müzik. Yorgunlar, yüzlerinden açıkça görülüyor ama çocukların yüzlerine bakan yok. Uygulanması icap eden bir program var. Programda "müzik eşliğinde jimnastik" yazıyor.


Hiçbir pedagojik formasyonu olmayan jimnastik öğretmeni, 1,5 yaş civarı 10 çocuğu ve bakıcılarını halka şeklinde oturtmaya çalışıyor. Sürekli avaz avaz bir sesle komutlar veriyor. "Bacakları kapat aç, kapat aç, kapat aç" diye bir şarkı söyleyip kendi bacaklarını yerde kapatıp açıyor. Çocukların bir kısmı zırıl zırıl ağlıyor. Bir kısmı şaşkın kadına bakıyor. Bakıcıları, çocukların bacaklarını elleriyle kapatıp açıyor. Bir kısmı ise, harika oyuncakları keşfetmek üzere etrafa dağılmış. Fonda bangır bangır müzik ve çocuk ağlaması devam ediyor. Öğretmen, sanki etrafta bunların hiçbiri yaşanmıyormuş gibi saplantılı bir şekilde "Bacakları kapat aç, kapat aç" demeye devam ediyor.


Lado ile, yaşanan bu acayiplikleri bir köşede seyrediyoruz. Öğretmen tüm çocuklara bacak açıp kapattırmakta kararlı. Bana dönüp: "Lado’yu teşvik ederseniz aslında bunları yapıyor, bacaklarını tutup siz açıp kapatın" diyor. Ben de canı istediği şekilde oynaması için oyun grubuna getirdiğimi, herhangi bir şeye teşvik etmeyeceğimi söylüyorum. Öğretmen bu sefer, arkada oyuncaklarla oynayan arada ağlayan çocuğa dönüyor, "Ahmet, ama bak halkaya katılmıyorsun ve beni çok üzüyorsun" diyor. Bu “dahiyane teşvik metodu” da işlemiyor. Ahmet’e bakıyorum, "Sabah kaçta kalktı?" diye bakıcısına soruyorum, "Altı” diyor. Ahmet’in çok uykusu var, ihtiyacı olan son şey bacak açıp kapamak. Öğretmen, bacaklarını bisiklet gibi çevirmeye başlıyor. Bir grup bakıcı da onla birlikte çeviriyor. Görüntü trajikomik.


Lado, bana bakıyor ve "Anne ben buradan gitmek istiyorum" diyor. "Tamam" diyorum çıkıyoruz, öğretmen hepimizi halka yapıp pedal çevirtemediği için büyük panikte. Spor odasından çıkınca Lado bahçeye çıkmak istiyor, pırıl pırıl güneşin altında sakince oynuyoruz. Ayaklarıyla karları eziyor ve çıkan sesi çok seviyor. Ona okuduğum bir hikayeyi hatırlıyor, bu keşfe ikimiz de gülüyoruz.


Okul seçimi çok kişisel bir seçim. Çocuk yetiştirmek gibi. Yukarıda anlattığım manzara benim için kötü bir yuvanın sözlükteki karşılığı. Şimdi o günü hatırladıkça hala şaşırıyorum. Çocukları kendilerinden vazgeçmeye zorlama ne kadar erken başlıyor. Allahtan okul öncesinde seçimini programdan yana değil çocuktan yana yapan doğru düzgün okullar açıldı. Darısı ilkokulların başına.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.