Çiftler için nörolojik kavga etme rehberi

Guinness Rekorlar Kitabı’na giren en uzun süre evli kalan çifte başarılarının sırrını sormuşlar; ve “sık sık kavga ederiz” yanıtını almışlardı. İki insanın bir etkileşim içine girmesi ile çatışma potansiyelinin doğması neredeyse eş zamanlıdır. Lakin bu çatışmalar öyle boyuta varır ki sonunda ilişkiyi yer bitirir. İlişkilerdeki çatışmalar hayattaki en büyük yorgunluk kaynağımızdır. Yaşlı çift, her ne kadar uzun evliliklerinin nedeni olarak kavga etmelerini gösterse de ben kişisel olarak çatışmalı ve kavgalı ilişkileri 30’lu yaşlarımla birlikte geride bıraktığımı umut etmek istiyorum.


Peki nasıl olacak bu işler? İki farklı insan hem ilişki içinde olup hem de nasıl çatışmayacak? Organic Intelligence eğitimi aldığım için bu konuya da nörolojik açıdan sokulmak niyetindeyim. Nörobilim ile ilgili katıldığım eğitimlerden ve okuduğum kitaplardan öğrendiğim en önemli şeylerden biri, birbirimizin ve kendimizin biyolojisine saygıyla çatışmamız gerektiği oldu.


Ne demek bu biyolojiye saygıyla çatışmak?


Bir arkadaşım boşanmadan önce çift terapisi için bir terapiste başvurmuştu. Terapist seansın ortasında mantık çerçevesinde karısını ikna etmeye çalışan arkadaşımı susturmuş. “Şu anda bu söylediklerinin hiçbiri karına hiçbir anlam ifade etmiyor, hatta seni duymuyor” demişti. Karısının sinir sistemi tamamen hayatta kalma; yani ünlü “kaç, savaş, don” moduna girmişti ve artık mantıklı açıklamaları duyar halde değildi. Psikoloğun arkadaşıma tavsiyesi, önce karını hayatta kalma modundan çıkarmaya çalışmasındı. Tabii ki her erkek gibi arkadaşım bunu nasıl yapacağını bilmiyordu ve sonunda kadın sinir sisteminden gelen “kaç” emrine uydu.


Biyolojiye saygıyla çatışmaktan kast ettiğim aslında budur. Karşı tarafın ya da kendimizin kaç, savaş, don tepkileri vermeye başladığını sezebilmek. Çünkü hepimiz zaman zaman özellikle de çatışma anlarında tetikleniyoruz ve beynimizin “yaşamda kalma” otomatik pilotu devreye giriyor. O noktadan sonra, hiç kimse ile “mantık” çerçevesinde bir kavganın anlamı kalmıyor. Sinir sisteminden gelen bu komutları çoğu zaman fark edemiyoruz, fark etsek bile karşı koyamıyoruz.


Bir nöropsikolog olan Stan Tatkin çiftlerle çalışıyor. HTHayat ve Nilüfer Devecigil birkaç yıl önce Stan’i Türkiye’ye getirerek büyük hayır işlemişti. Eminim o seminere katılan herkesin ilişkiler açısından hayatı değişti.


Stan’in, kaç, savaş, don’a girmeden tartışmak ile ilgili birkaç tavsiyesi vardı. Bunlardan en önemlisi göz teması ile tartışmaktı. Telefonda hele ki arabada tartışmak en kötüsüydü. Arabadaki oturma şekli kaç, savaş, don’u tetiklemeye çok müsait ve arabada başlayan her tartışmanın çok büyüyüp kontrolden çıkması neredeyse kaçınılmaz. Tartışırken yüzünüzü birbirinize dönüp göz teması kurabilecek durumda olursanız biyolojiniz size çok yardımcı olacaktır.


Peki taraflardan biri tetiklenirse ne olacak? Biri tetiklenirse diğerinin işi onu yaşamda kalma modundan çıkarmak olması gerekiyor. Beni niye anlamıyorsun! diye ter ter tepinmek değil. Bunu nasıl yaparız? Her çift kendi yolunu bulmak durumunda. Sezgilerinizle yol alabilirsiniz, eşinize birazcık dikkat edin ne zaman kaybolmuş gözüküyor, ne yaparsanız sakinleyip rahatlıyor?


Stan çok tatlı bir örnek vermişti. Çalıştığı çiftlerden biri, tartışma sırasında kocasının tetiklendiğini anlayınca, tartışmayı kesiyor ve hemen eteğini havaya kaldırıyordu. Bu manzarayı gören kocası bağırırken çağırırken olayın absurdlüğü karşısında kahkaha atmaya başlıyor, böylece hayatta kalma modundan çıkıveriyordu. İşte bu küçük müdahaleden sonra artık ne konuda tartışıyorlarsa tartışabilirlerdi.


Son bir notum da kavga esnasında anlattığımız hikayelerle ilgili. Beynimizin sol yarısında çok ehil bir hikaye anlatıcı var. Ve günlük hayatta sanki gerçekmiş gibi anlattığımız, “o bana şöyle yaptı, ben ona şundan öyle dedim, şu nedenle çok kızdım” gibi anlatımlar uyduruklar. Biliyorum size gerçek gibi geliyorlar ama değiller. Beynimiz çatışmalı, rutinin dışında bir halle karşılaşınca bu hali dış dünyayla tutarlı hale getirmek için programlanmış durumda; bu tutarlılığı da hikayeler uydurarak yapıyor. İçinizde duyduğunuz korkuyla ilgili hemen şu şöyle oldu da bu böyle oldu diye bir gerekçelendirme geliyor. Çiftler “beni anlamıyorsun” diye yakınır. Ben dönüp sormak istiyorum, “sen kendini anlıyor musun da o seni anlasın?” Yaptığımız şey az önce uydurduğumuz hikayeye inanmaktır, kendimizi anlamak değil.


Kendimizi bile anlamaz haldeyken ve anlattığımız şeyler bu kadar uydurukken, nasıl tartışacağız? Bir laf vardır, hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar konuş konuşa anlaşır diye. Ben bu lafa hiç katılmam. Bana göre insanların da koklaşa koklaşa anlaşma ihtimali, konuşa konuş anlaşma ihtimalinden daha yüksektir.


Bence çiftler bir sorun yaşadıklarında, kendi haklılıklarını birbirlerine ispat girişiminden başka bir şey olmayan bir kavgaya tutuşmaktansa; birbirlerinin omuzlarına, ellerine, ayaklarına masaj yapsalar çatışmalar daha kolayca ve konuşmadan da çözülür.


Kaynaklar:

StanTatkin’inWiredforlove. Çevrilmedi ama Kindell’dan indirebilirsiniz.

Nilüfer Devecigil, Işığın yolu

David Eagleman, Incognito, Beynin Gizli Hayatı


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Şahane bir yazi Esra... masaj onerime bayildim.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.