Serbest zaman
Ladin bir gün okuldan heyecanla eve geldi. Şaşırdım çünkü okuldan genellikle işten gelen bir yetişkin yorgunluğunda ve ruh halinde geliyor. Anlatacak hikayesi vardı, servisten inmeyi bile bekleyemeden anlatmaya başladı. “Anne, bahçede ağaçlardan tohumlar yere dökülmüştü, tohumları topladık, sonra bir yere ektik. Şimdi her gün bakacağız bakalım oradan tekrar ağaç çıkacak mı?” dedi. Gözlerinin içi parıl parıldı. Çok heyecanlıydı ve gerçekten bu yaşamdan yaşam türetme işinin sonuç verip vermeyeceğine büyük merak duyuyordu. Eve gidince sohbet ettik. Eğer o tohumlardan yeni bir ağaç çıkarca önce ufacık olacağını yani yavru ağaç olacağını söyledi. Tohumları döken ağaçlar da onların anneleri olacaklardı. Yavru ağaçlar anne ağaçlarla aynı bahçede çok mutlu olacaklardı.
Bütün bu ekim dikim işine ve arkasından kurulan hayallere, yazılan senaryolara bayıldım. Ben de ballandıra ballandıra bu güzel merakı sürdürdüm ve hikayenin hevesli bir dinleyicisi oldum. Sonra aklıma geldi bir anda, “hangi derste yaptınız Ladin bu ekimi?” diye sordum, “derste değil anne, arkadaşlarımla teneffüste yaptık” dedi. “Tohumlara da teneffüste bakacağız.”
Tabi ki hiç şaşırmadım. Bir çocuğun okul günün en anlatılası anı genelde teneffüste olur. Serbest zamanın değerini bir türlü okullara anlatamıyoruz. İçinde yaşadığımız gezegende hala teneffüslerin 5 dakika olmasına şaştığım kadar hiç bir şeye şaşmıyorum. Çocukların teneffüs dediğimiz serbest zamana derslerden daha çok ihtiyaç duyduklarını, en az derste öğrendikleri kadar çok şey öğrendiklerini anlatamıyoruz. Neden anlatamadığımızı anlamıyorum.
Serbest zamanın en iyi en önemli öğrenme zamanı olduğunu, yaratıcılığı, analitik düşünmeyi desteklediğini zaten biliyoruz.
Fizyoterapist Görkem Dizdar, Kineziyoloji (Hareket bilim) eğitiminde, olayın vahametinin bambaşka bir yönünü daha öğrendim:
Kulağımızın içinde “vestibular” adında bir sistem var. Bu sistem hareketi algılamamızı sağlıyor. Yaptığımı aşağı –yukarı, sağa- sola doğru hareketlere de vestibular girdi deniyor. Fizyolojik olarak insan denen varlık, vestibular girdiye, yani harekete aç ve muhtaç. Eğer yeterince vestibular girdi alamazsa, birçok noktada sıkıntılar çıkıyor. En çok da psikolojik gibi görünen sıkıntılar. Görkem, okula başlayan çocukların bir kısmının depresif, gergin, mutsuz olmasının nedenlerinden biri de bunun olduğunu söyledi. Çünkü okul demek çocuğun 5 dakikalık teneffüslerle hareketsizleşmesi demek. Küçücük sınıflara tıkılması demek. Atlayıp zıplayamaması, koşamaması demek.
Özetle serbest zaman sadece muhteşem bir öğrenme aracı değil, aynı zamanda fizyolojik bir ihtiyaç. Bunu böyle görmeyen okula saygı duyamıyorum. Okullar dört işlemi, çarpım tablosunu bırakın ruhsal olanların, çocukların fizyolojik ihtiyaçlarının önünde tutuyorlar. Su sayan çocuğa su vermemek neyse, vestibular girdi ihtiyacı da odur. Okulda öğle yemeğini 5 dakika yapıp çocukları aç bırakıyor musunuz? Hayır mı? O zaman teneffüsleri de 5 beş dakika tutarak çocukları aç bırakamazsınız. Şimdi aklım olsa, okul seçerken okul görüşmesinde soracağım tek soru olur: Teneffüsleriniz kaç dakika? Eğer bir tek teneffüs bile 5 dakika ise, çantamı alıp çıkarım.
YORUMLAR