Karnınızdaki kelebekler pragmatizime karşı

Her insan ruhunu en az bir kaç kez şeytana satmıştır. Bu yazıyla sizi takkenizi önünüze koymaya ve iblisle el sıkıştığını o anları bir bir eteklerinizden dökmeye davet ediyorum. Tabi öncelikle “ruhunu şeytana satmak”, “iblisle el sıkışmak” sözlerini biraz açmam gerektiğinin farkındayım.


Ayrıntıya girmeyeceğim ama bana göre; karnınızdaki kelebekler yerine daha pragmatik olanı seçtiğiniz her seçim, iblis ile bir tür el sıkışmadır. Rahat olanı, kolay olanı, konforlu olanı, mantıklı olanı, hatta doğru olanı seçtiğiniz her durumu bir gözden geçirmenizi öneririm. Çünkü iblisin yüzü genelde çok parlak ve güzeldir. Genelde iblisi seçmek çok daha kolaydır. Karnımızdaki kelebekler de genelde rahatımızı kaçırıp bizi türlü zorluklara sokar. Ama varsın olsun, kim söylemişti hatırlayamıyorum ama, “pragmatizm kendi içinde hiç pragmatik değildir”. Pragmatizm bizzat pragmatik olana, onu kendi kalbinden uzaklaştırarak zarar verir. İblis/şeytan benzetmesini Jung’cu bir Psikanalist olan Clarissa Estes’ten ödünç aldım. İlgilenirseniz, Estes’in Kurtlarla Koşan Kadın’larında koca bir bölüm vardır.


Çocuklar çoğu zaman iblisle el sıkışmaya direnirler. Bu nedenle onlara gıcık oluruz. İblisle el sıkışma bir yetişkin müessesesidir. Ben çocukların her zaman haklı oldukları görüşüne çok hak veriyorum. Çocuklar bir öğretmeni seviyorsa o öğretmen işini en iyi yapan öğretmendir. Bir insanın yanında olmak istemiyorlarsa belirli bir nedeni olmasa da çocuğun içgüdüsel doğasından gelen sinyale kulak vermek gerekir.


Çocukluktan çıkıp yetişkin olduğumuzda başımıza ne geldiğine dair Mitolog Joseph Campell’in anlatacak çok güzel bir hikayesi vardır. Bir gün yan masada konuşulanlara kulak misafiri olur. Babası çocuğu “meyve suyunu iç” diye uyarır. Çocuk da “içmek istemiyorum”diye cevap verir. Annesi sonunda araya girer babaya “bırak çocuk ne istiyorsa yapsın” der. Baba, sinirlenir ve çocuğu azarlar “sen hayatta istediğini yapabileceğini mi sanıyorsun, ben şimdiye kadar istediğim tek bir şeyi bile yapmadım” der.


Campell, baba için üzülür. İşte bu, hiç kendi mutluluğunu/kalbini (bliss) takip etmemiş bir insandır der, sonra da ekler “halbuki ben şuna inanırım; eğer kalbini takip edersen daha önce kapı olmayan yerlerde bir anda kapılar oluverir”. (If you follow your bliss, there will be doors where there were not)


Campell’ın bu sözleri beni o kadar etkilemiştir ki anlatamam. Çünkü karar verme mekanizmamıza yönelik bize bambaşka bir perspektif verir. Mevcut kapılara ya da çıkmaz sokaklara bakarak karar vermek anlamsızdır. Önümüzdeki yol biz yürüdükçe kurulur, her adımda yeni çıkmaz sokaklar ve kapılar kurulur. Bu nedenle ileriye doğru attığımız her adım; ne kadar “mantıklı”, “doğru”, “pragmatik” seçimler yaparsak yapalım, aslında belirsizliğe doğru atılan bir adımdır. Mevcut kapılara, çıkmaz sokaklara bakıp karar vermek kendi içinde çok mantıksızdır. Kapılar ve çıkmaz sokaklar bir Harry Potter hikayesinin içindeymişiz gibi hep yer değiştirir. Her attığımız adım bir bilinmeze doğruysa sadece gördüklerimizle, hesaplayabildiklerimizle seçim yapmak neredeyse aptallıktır. Bu kör döğüşünde biraz da kelebeklerden rehberlik almak son derece akıllıca olur.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.