Uzmanların sözünü dinleyelim mi?

Bu devirde anne olmak zor zanaat. Her yerden bilgi ve uzman görüşü fışkırıyor. Her şeyin bir yolu yordamı bir ekolü var. Anneler hırslı, mükemmeliyetçi. Çocukları için en iyisini yapmak istiyorlar ve öğrendikleri ile kafalarında ideal bir dünya kuruyorlar. İdeal bir annelik, ideal bir babalık ve sonucunda ideal bir çocuk.




Oysa idealizm tüm kötülüklerin anası. Sizi hırpalayan, burnunuzun ucunu görmenize engel olan, iç sesinizi dinlemenizin önüne geçen baş belası bir duygu.


Benin uzman görüşüne de bilgiye de merakım çok. Bu değişmeyecek, böyle bir insanım. Her konuyu köküne kadar öğrenmek istiyorum. Ama çocuğumun dört yaş doğum günü yaklaşırken, eskisi kadar bilgiye kıymet verir uzman görüşü dinler noktada değilim. İşin ironik tarafı, bu noktaya da uzman görüşleri sayesinde gelmiş olmam.


Dünyada gücü anneye vermek diye bir kavram konuşuluyor. İlk olarak bunu sevgili dostum psikolog Nilüfer Devecigil’den duymuştum.




Nilüfer, birçok uzmanın aksine, ona bir soru sorduğumda hep “Sen ne hissediyorsun?” diye sorar, bana kendi doğrumu bulmamda destek olur, kendisi bir doğru bir cevap dayatamaz. Gücü bana verir, iç sesimi duyayım diye kendi sesini iyice kısar, ihtiyacım olan sessizliği sağlamaya çalışır.


Yıllar içinde “Ben ne hissediyorum", "Kendimi nasıl hissediyorum?” diye sorarak bulduğum yanıtlardan, ideali bu diye yaptıklarımdan çok daha fazla fayda gördüm. Üstelik kendi özgün çözümlerim çoğu zaman uzman görüşleri ile örtüşmüyordu. Ama zamanla bir şey sizin için ve aileniz için doğruysa, zaten duyduğunuz huzurdan ve ailenize olan yansımalarından doğru seçimi yaptığınızı anlıyorsunuz. Bir şey sizin için çalışıyorsa çalışıyordur, bunu atlamazsınız. Ama ideale takılır kalırsanız, sizin için çalışmayan bir şeyi yine de sürdürme ihtimaliniz çok artar.


Benim çocuklu hayatım bunun onlarca örneği ile doludur. Ladin doğmadan önce sıkı bir Doğal Ebeveynlik taraftarıydım ve en az iki yaşına kadar kızımla uyumakta ve biberon vermemekte kararlıydım.


O da ben de hiç uyuyamayınca, Ladin’in odasını 40 günlükken ayırdık, aynı dönemde biberonla beslemeye başladık. Böyle yapmanın zararları, yahut faydaları üzerine onlarca uzman görüşü bulabilirim tek bir Google aramasında. Ama o gün çektiğim vicdan azabına bugün gülüyorum.


İdealize ettiğim düzeni sürdürmem o veya bu nedenle mümkün değildi. O düzenden vazgeçince kızım da ben de daha iyi uyuduk, ben de ona daha iyi annelik edebildim. Bu durum başak bir anne bebek için yatakları birleştirerek oluşabilirdi, biz onlardan farklıydık kendi yolumuzu bulduk .


İki yaşında emziği bıraktıktan sonra Ladin’in uykuları delik deşik oldu. O zaman fark etmedik ama aynı zamanda rüya görüyor ve onlardan da korkuyormuş sonradan anladık. Evde ne çocuk uyuyor, ne anne ne baba. Hepimiz yorgunluktan komadayız. Uzmanlar "Onu yanına alma sen onun odasında yerde yat" diyor, ama oda küçük yere yastık koyup yatıyorum olmuyor. Yatağa alsak iki yetişkin bir dönüp duran çocuk gene yüz kere uyanıyoruz. Sonunda özellikle bir psikoloğun “Sakın babayı yataktan yollama” uyarısına rağmen babayı salona postalayıp Ladin ile birlikte yatmaya başladık. Daha ilk günden herkes uyumaya başladı ve dünyamız değişti. Üç ay sonra yeniden yatakları ayırdık baba yatağına geri döndü ve hiç de zor olmadı.


Özetle, Ladin ile ilgili yaşadığım iki önemli uyku sorunundan birini yatakları ayırarak, birini onu yatağa alarak çözdüm. Şimdi birisi bana birlikte yatmak iyi ya da kötü dediğinde gülüyorum.


Uzman görüşü iyidir, hele Nilüfer Devecigil gibi uzmanların görüşü. Ama hiçbir şey sizin içinizden gelen ses kadar kıymetli değildir. O ses hep en doğrusunu bilir. Benim bir uzmanda aradığım yegane özellik de bu sesi duymama katkı sağlamasıdır.










YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.