Eksik olma facebook ama iyi değiliz

Benimki küçük bir tesadüftü. Ama terör tesadüfleri sever. Zaten burası Türkiye; tesadüf eseri hayatta kalanların ülkesi. İşte o gün ben de, hepimiz gibi onlardan biriydim.


Üç arkadaş bir dizi iş için İstanbul’dan beş şehirlik bir tura çıkmıştık. Ankara dördüncü durağımızdı. Esenboğa’ya indikten sonra telefonumu açtım. Facebook sayfamda gördüğüm ilk paylaşım, Ankara’da yaşayan bir arkadaşımın “yine patlama” başlığıydı. Yol yorgunluğu ve havaalanından bir an önce çıkma telaşı yüzünden üzerinde durmadım.


Taksiyle şehir merkezine yaklaştığımızda ambulans sesleri duymaya başladık. Yine ayırdına varamadık. Sonuçta bir şehrin rutin seslerindendi sirenler. Birkaç dakika sonra ambulans sesleri artmaya başladı. Artık her yönden gelen sesler duymaya başladık. Trafik, o bildiğimiz şekilde sıkışmamış, bambaşka bir hale bürünmüştü. Aynı yol üzerinde burunları sağa ve sola dönük bir sürü araç vardı ve amaçları anlaşılamıyordu. Belki ambulanslara yol veriyorlardı, belki de şehir merkezine girmemek için başka yollara dönmeye çalışıyorlardı.


O sırada yoğun düdük sesleri duymaya başladık. Ben hâlâ kafamın içinde İstanbul ve Ankara’yı kıyaslıyor ve gerçekten arapsaçına dönen trafiğe bir anlam vermeye çalışıyordum. O dakikada benim açımdan en ilginç görüntü, askeri bir alan içindeki bir erin aralıksız düdük öttürmesiydi. Kendisine cadde üzerinden gelen birine eliyle, gelme, işareti yapıyor ve yine büyük bir tedirginlikle, üzerine gelen adama doğru yürüyordu. Taksideki diğer arkadaşlarım düdük sesinin polisten geldiğini söylüyorlardı. Çünkü aynı anda yolun başka bir noktasından da trafik polisinin sesi geliyordu.


Artık patlama ile içinde bulunduğumuz durumun bir ilişkisinin olduğunu anlamaya başlamıştım. Ne olduğunu öğrenmek için telefonuma davrandım ama takip ettiklerimle birer haber portalına dönüştürdüğüm Facebook ve Twitter’a giremedim. Aslında bu bile Ankara’da ciddi bir durum yaşandığını gösteriyordu. Taksici radyoyu açtı. Patlamanın üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti ve ölü sayısı 5 olarak açıklanıyordu (Sonra 18, 24, 28 oldu ve sayı değil insandı bahsettiklerimiz).


İçimize büyük bir acı ve can sıkıntısı oturdu. Biliyorduk ki, bombalı araç ya da araçlarla yapıldığı söylenen bir eylem, hele iş çıkış saatinde yapılmışsa, bu işi beşle bırakmazdı. Artık hepimiz, birer terör uzmanı gibi, bu rakamın açıklanmasının azar azar arttırılacağını biliyor, eylemin tipine ve hükümetin dış politika tercihlerine göre örgüt tahmininde bulunuyor, dört buçuk ay içinde Türkiye’nin kalbinde gerçekleşen ikinci eylem için de istihbarat zaafından bahsediyorduk. Oysa biz, sade birer vatandaş, sokaktan geçen insandık ve ülke güvenliği konusunda kafa patlatması gereken en son kişilerdik.


Trafikte ağır ağır yol alırken taksiciye patlamanın olduğu yeri sorduk. Eliyle işaret etti ve şurası, dedi, yaklaşık 150-200 metre ötemiz için. Otele giden yol oradan geçiyordu ama cadde polis tarafından trafiğe kapatılmıştı. Eğer işimiz erken bittiği için bir önceki uçağa binebilseydik, ki bunun için biletimizi öne almaya çalışmıştık, patlamanın canlı tanığı, hatta mağduru olabilirdik. Olmamak, bir sevinç yaratmadı içimizde.


Trafiğe kapalı yoldan dönüp otelimize yöneldiğimizde insanlar hâlâ güvenlik şeridinin arkasından patlamanın gerçekleştiği alana bakıyorlardı.


Akşam yemek için bir restorana oturduk. Etraf tenhaydı. Yan masalarda, yemeğe beklenen insanların gelmemelerinden bahsediliyordu. İnternet ve sosyal medya belli ki engellenmişti ve biz hâlâ olayla ilgili sağlıklı bilgi alamıyorduk. Ankaralı arkadaşlarımızın durumlarını öğrenme şansımız da yoktu bu yüzden.


Yemeğin sonuna doğru güç bela bir mesaj belirdi telefonumun ekranında. Facebook, “İyi misin? Görünüşe göre Türkiye’nin Başkenti Ankara’daki Patlama’dan etkilenen bölgedesin.” diyor, ki iki kilometre çapındaki alanın içindeydik, durumu Facebook’ta bildirmemi istiyor ve iyiysem sevdiklerimle paylaşacağını söylüyordu.


Şaşırdım. İyi bir şeydi bu. Yine de insanın içini acıtan bir tarafı vardı. Yaşanan onca patlamadan, gerçekleştirilen onca terör eyleminden sonra devlet bir kez olsun sormuş muydu halimizi hatırımızı? Ölenlere rahmete evet, yakınlarına başsağlığına evet, yaralılara acil şifaya evet, hepsi zaten öncelikle yapılması gerekenler, peki ya kalanlara iyi misiniz demek? Yoksa alacakları cevaptan korktukları için mi gerek görmemişlerdi şimdiye kadar?


Bu tabii fazla naif bir istek farkındayım. Yine de bu şefkat dolu soruyu devletin sormasını beklerdim. Bir kez olsun,

sorumluları koruyan açıklamalar yapmak yerine,

sözde soğukkanlı tavırlar sergilemek yerine,

suçu ve sorumluluğu atacak kişiler, örgütler, devletler bulmak yerine,

içi bomboş taziye mesajları vermek yerine,

suçu gerçek faillere değil, suçlayarak belli bir amaç doğrultusunda kazanç elde edilecek faillere yüklemek yerine,

dünyanın her yerinde bu tür eylemler oluyor demek yerine,

bize dönüp “İyi misin ey halkım?” demek.


Facebook’un sorusuna şöyle bir bakıp geçmekle yetindim. Malum, burası Türkiye’ydi ve iyiyim diyebilmek için en son ne zaman iyiyim dediğimizi bir düşünmemiz gerekiyordu.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Kendine dikkat et. Seni seviyoruz. En kötüsü toplum olarak bunlara alıştırırlarsa bizi vay geleceğimize.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.