Ayrılık Güncesi: İstanbul'da sarı bir akşama...

İstanbul'da sarı bir akşam. Banklar ya da barlar. Hepsi aynı. Bir kadını izliyorum. Bir bankta ya da bir barda. Gidenler, yalnızlığına gölge düşürmüş sanki. Erkekler etrafında. Denize bakıyor. Susmak kolayına geldiği için belki de. Ya da konuşmaya gücü olmadığından. Dile getireceği her kelime âcizliğini ele verecekmiş gibi. Rüzgâr saçlarını dağıttı az önce. Şimdi topluyor. Ensesinin günışığı tüyleri. Çağrısı öyle karşı konulmaz ki. Onun da kırgınlıkları var, belli. Sırt çantası neredeyse bir bavul gibi. Gitti gideceklerin kaleminden. Bakışı? Gitme, demeye korkar insan. Ya duruşu? Uzakların içine o denli yerleşmiş. Kalsın orada öyleyse. Bazı çiçeklerin kökü her daim dışına uzar.



Gökyüzüne bakıyorum. Bir banktan ya da bir bardan. Öylesine büyük ve sarı ki. Tüm ağırlığı omuzlarımda şu an. Özgürlük benim harcım değil. Hiç gökyüzünden korkar mı insan. Bulutlar geçiyor. Göç eden bir kuş sürüsü gibi. Kanat seslerinden de dalga seslerinden de korktum ben hep. Öyleyse içime uzasın köklerim. Kendi toprağının katili olsun. Mademki cesaretim yok bir maviyi taşımaya…



Yağmur başladı şimdi. Bir sahilde ya da bir barda. İnsanlar kaçışıyor. Yapacakları daha iyi şeyler var belki de. Bir ben kalıyorum, bir de o. Ben korkağın teki olduğumdan kaçamadım. O cesaretinden kaldı oturduğu yerde. Yağmur ikimizi de eşitledi. İşte böyle güzel bir tarafı var İstanbul’da sarı bir akşamın. Öyleyse o da cesur biri olduğumu düşünüyor şimdi benim. Kendisinin de bir korkak olduğunu belki de.



Zaman geçiyor. Sarıya sarı demek mümkün değil artık. Tıpkı maviye mavi denemeyeceği gibi. Hareket, bir tomurcuğu patlatacak. İçin için bir çıtırtı aramızda. Ve önce o kalkıyor. Öylesine korkağım ki. Öylesine ihtiyacım var ki birileri tarafından cesur diye anılmaya. Onun içinden düşünüyorum kendimi. Yanımdan geçiyor, uzaktan bir yelkenli geçer gibi. Düşünüyorum. Kim bilir, belki de gitme demeli. Sadece bir kez göz göze geliyoruz. Gittiği yerlerin içinden bakıyor bana. Korkuyorum. Korkuyorum ve o an anlıyoruz birbirimizi. Ona kimse kal dememiş bugüne kadar. Ben desem, kalacak. Oysa ben de gitme diyememişim kimseye, sesimden korkaklığım anlaşılır sanarak. Birbirine uzak iki yabancı kıyı gibi öylece kalıyor herkes yerli yerinde. O dönüp bakmıyor ardına. Tıpkı düşündüğüm gibi. Bense gözden yitene kadar izliyorum. Keşke kal diyebilseydim diyorum. Ensesinin günışığı tüyleri öyle güzel ki.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.