İhya etme, başka ihsan istemez…

31 Mayıs’tan bu yana, bankımı ihmal ettiğimi biliyordum. Bana hiçbir zaman kapris yapmayacağını bildiğim gibi. Dün, uzun bir aradan sonra, şöyle bir sahile uzanmak istedim. Bazen olayların içine balıklama dalmak gerekir. Bunu söylerken, düşüncesizce ve ölçüp biçmeden davrandığım düşünülmesin. Vakt-i kerahat gelmişti.


Ben de artık düşünmeye ve ölçüp biçmeye gerek duymadan daldım. Pişman mıyım?


Tabii ki hayır. Bunu yapmasaydım pişman olurdum asıl. Bankım aynı yerdeydi. Çok şükür alışveriş merkezi yapmaya ya da ihya etmeye kalkışan olmamış dedim. Ya olsaydı? Banktan önce bir şey yoktu. Boş bırakın. Boş kalmasından önce üstüne beton dökülmüş kayalar vardı. Betonu kaldırın. Kayalardan önce deniz vardı. Sadece deniz kalsın. Denizden önce bütün kıtalar bir aradaydı. Birleştirin. Buzul Çağı serin serin iyiydi. Hemen başlasın. Dinazorlar kamu malına zarar veriyor. Hemen bir meteor yağmuru ayarlayın. Öncesinde her şey bir gaz bulutuydu. Stephen Hawking’e bir soralım, daha önce ne vardı, ona göre ihya edelim. Yok, en iyisi sormayalım, Topçu Kışlası görünümlü bir alışveriş merkezi çakalım gitsin. Tanrı parçacığına bir kıyağımız olur hiç değilse.


Şimdi atom altı parçacığı kadar bile pişmanlık duymadan bankımdayım. Balıklama daldığım olayları bir de dışardan yorumlamaya ve anlamaya çalışıyorum. Neydi bizim derdimiz? Ağaçlar. Onlarınki (Ötekileştirme amacı olmaksızın soruyorum)? Topçu Kışlası’nın ihyası. Peki biz ne yaptık? Ağaçlar ve Gezi bizim, kimseye yedirmeyiz dedik. Ya onlar? Topçu Kışlası yapılacak. Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz dediler.


Burada duruyorum. Olayların polis şiddetinden sonra aldığı seyri önceki yazılarımda ele aldım. Kimsenin başbakanı yemek gibi bir derdi yoktu. Kaldı ki, biri başbakanı yemeğe kalksa, eminim kimseye bırakmadan ilk tepkiyi yine kendisi verirdi.


Başbakanın hangi geleneğin devamı olduğu konusu sanırım üzerinde durulmaya değer. Topçu Kışlası açısından baktığımızdaysa başbakan ve Menderes’in önemli bir benzerliği çıkıyor ortaya; ikisi de imar konusunda oldukça iştahlı. Menderes, iktidar yıllarında Aksaray’dan başlayarak Barbaros Bulvarı’na kadar var olan yüzlerce tarihi eseri keyfi denebilecek bir şekilde yıkmış. Başbakansa aynı hoyratlığı inşa etmekte gösteriyor. Bütün İstanbul bir şantiyeye dönmüş durumda. Ve bu hoyratlık içinde, şu an var olmayan bir yapı anlaşılamayan bir şekilde öne çıkıyor: Topçu Kışlası. Kışla’nın yıkılmaya başlandığı yıl (1939), yerine İnönü Stadı yapılmak istenen ve Istabl-ı Âmire denen, Dolmabahçe Sarayı’nın ahırları da yıkılıyor. Ama ahırları ihya etmek isteyen yok nedense.


İlber Ortaylı, geçtiğimiz günlerde Twitter’da şöyle bir yorum paylaştı: “Mazide yıkılan binaların her birini yeniden tesis ediyor musunuz? O zaman Swiss Hotel’in yerine ‘Şark Kahvesi’ni de yapın görelim.”


Aynı şey neden Menderes döneminde yıkılan eserler için de söylenmesin (Menderes dönemi diyorum, çünkü bir kesim, başbakanı Menderes geleneğinin devamı olarak görüyor). Öyleyse Menderes döneminde yıkılan tarihi eserleri aşağıda sıralıyorum. Ki Menderes, yıkımlar esnasında bizzat iş makinalarının direksiyonuna geçip yıkılan yapılar üzerinde dolaşmış. Hem de içinde mimari ve sanat eseri olması açısından Toplu Kışlası’ndan kat be kat önemli olan eserlerin.


Ayrıca bu yıkımlarla birlikte İstanbul şehrinin yüzyıllar içinde oluşan kent kimliği, bir daha geri dönmemek üzere zarar görmüş. Bu zarar, birilerini bugüne dair düşünmeye sevk ediyor mu acaba?

-Vatan Caddesi yapılırken istimlak edilen binlerce ev,


-Vatan Caddesi’nin Bayrampaşa’ya açılan kısmında bulunan Bizans surları,


-Millet Caddesi genişletilirken yıkılan Bizans surları,


-Bugün artık tarih olan Sulukule Mahallesi’nde yapılmak istenen yüz bin kişilik stadyum için yıkılan surlar,


- Vatan, Millet ve Ordu caddelerinin yapılması veya genişletilmesi sırasında yıkılan Kürkçübaşı Çeşmesi, Ebussuud Efendi Çeşmesi, Ereğli Camii, Mehmed Ağa Camii, Molla Gürani Camii ve mezarlığının bir bölümü, Şehremini Karakolu, Deniz Abdal Camii, Tekkesi ve Çeşmesi, Çorlulu Ali Paşa Çeşmesi, Kemankeş Kara Mustafa Paşa Türbesi ve külliyesinin bir bölümü, Kazasker Kızıl Abdurrahman Çelebi Camii, Selçuk Hatun Camii, Şirmerd Çavuş Camii, Fındıkzâde Tekkesi, Sarı Musa Camii, Laleli Baba Türbesi ve Çeşmesi, Hasan Paşa Hanı, Simkeşhâne, Mimar Ayas Camii ve Mezarlığı, Olanlar Tekkesi, Hekimbaşı Ömer Efendi Medresesi, Camcılar ve Tekir Ağa Mescidleri ile Pertevniyal Valide Sultan Türbesi ve Çeşmesi gibi bazıları Mimar Sinan eseri olan tarihi yapılar.


- Karaköy-Beşiktaş hattında: …Tophane Kışlası, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii, Ermeni Surp Lusavoriç Kilisesi, Keşfî Cafer Efendi Külliyesi, Yusuf Paşa Sebili, Ceneviz surlarının son kalıntıları, Müşiriyet Binası, Çivilimanı Mescidi, Süheyl Bey Camii, Yahya Efendi Çeşmesi, Mehmet Emin Ağa Sebili ve Mezarlığı, Bektaş Efendi Camii ve Hamamı.


- Bebek-Beşiktaş sahil yolu hattında: “Mimar Sinan tarafından yapılmış Beşiktaş Hamamı ve o yıllarda Feyz-i Âti Lisesi olan Beyhan Sultan Sahilsarayı.”


Tarihimize sahip çıkacağız, derken durup defalarca düşünmek lâzım galiba. Ya da Emek Sineması gibi, Atatürk Kültür Merkezi ve Taksim Gezi Parkı gibi yapıları şimdiden sahiplenmek lâzım ki, ilerde kimsenin iştahını kabartmasın.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.