Beni yak kendini yak
Bağdat Caddesi’nde çocukluğu geçenlere, hele bir de sarı lacivertten başka renklere gönül vermişse zordur başka takımın taraftarı olmak. Galatasaraylıysan kafadan şunları kabul ederek başlaman gerekir:
Mahallemizin takımı Fenerbahçe’dir. Önce bunu o çocukluk aklına yazarsın. Onların maçının olduğu gün caddeye sarı kırmızılı formanla hıyar gibi çıkarsan ya bir araba laf yersin ya da sopayı yer oturursun. Hep beraber denize girilir Fenerbahçe burnundan, iskeleden atlarken, Cimbombom diye bağırırsan, seni denizin içinde kovalarlar. Nefesine güveniyorsan bağır! Sen kendi kulübünün sutopu takımıyla övünürsün, onlar ‘13 senedir şampiyon olamıyorsunuz n’aberleri pışşıkları’ tepene yığar, ardından ‘Galata Galata köpeklere salata’ diye tezahürat patlar. Sen bağrış dur, çocuk tesellisi işte: ‘Köpek salata yemez Aslan Cimbom gol yemez’ Aslan Cimbom gol yemez mi, altışar altışar yer. Her golde, komşular apartmanı yıkar. Hele bir de arabalar da konvoya çıkınca üç tane yastık kapatsan da kulağına nafile!
Derbilerde de zordur Galatasaraylı olmak, şampiyonluklarda da. Boydan boya sarı lacivert bir cadde. Lig uzun, bitmek bilmez, bir gözün kendi takımında, öbürü Fenerbahçe’de. Fikstür elinde. Bütün sene beklersin, Fenerbahçe gol yesin, hadi hiç olmazsa berabere kalsın. Dürüst konuşalım, Beşiktaş’la karşılaşsınlar, en kral Beşiktaşlıdan daha hakimsindir takımdaki sakatlıklara, sarı kart sınırındakilere. Dört büyükmüş yedi küçükmüş, bunlar palavra, şehirde bir takımı bilirsin, seni yılda en az iki kere üzme ihtimali olan takımı!
Ama bu sene, Gezi’den sonraki ilk lig sezonu diye, o kadar gazı sopayı hani hep beraber yedik diye içimde oynanan başka bir fikstürdü. Ali İsmail vardı karşımda. Fenerbahçe’nin her maçında 34. dakikayı, her protestosunda Ali İsmail Korkmaz marşını bekledim. Fanatik bir Galatasaraylıyım, içimde Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yıkılmaz diye uyanmamda herhangi bir anormallik görmediğim çok sabahım oldu. Çok inandım, çünkü başka bir Türkiye’ye inanmam için Ali İsmail’e sahip çıkan Fenerbahçe’ye inanmam gerekiyordu.
Bütün GS’lı arkadaşlarımın, ailemin Fenerbahçe’ye inanmasının tesadüf olmadığını biliyordum. Ali İsmail 19 yaşındaydı, Fenerbahçeliydi, kapanmayacak ortak yaramızdı.
Ortak yaramız iyileşecek diye inanıyordum..
Ta ki Fenerbahçe şampiyonluğunu ilan ettiği akşama kadar.
Şahane başladı akşamları. Davullar zurnalar. Marşlar. Ali İsmail Korkmaz diye inliyordu cadde. Tüylerim diken diken, ‘Çok şükür’ diyordum. Ali İsmail’e gidiyordur bu sesler diyordum. Sonra evimizin köşesinden dumanlar çıkmaya başladı. Ben "Çok meşale var" dedim, birisi "Yok bu başka bir şey sanki" dedi. İhtimal veremedim. Defalarca taşlanan GS Store’un bu kez kepengi kanırtılmış, dükkan yağmalanıyordu. Dükkandan sokağa atılan mallar cayır cayır yakılmaya başlandı.
Ertesi gün saatlerce dükkanın önündeki banka gittik geldik 7 yaşındaki yeğenimle. İkimiz dükkanın önünde durmuş yerlerdeki benim yeğenime ‘Söz sana bu formadan da alacağım’ dediğim formaya bakarken, yanımıza gelen üç Fenerli arkadaş, ‘Tüh be biz bunu kaçırmışız, yakacaktık i..eleri içindeyken’ diye kahkaha atıyordu. ‘Yakacaksın bunları içerdeyken’ cümlesi Madımak’ta kalmamış, buralara kadar gelmişti.
Bütün sene Ali İsmail diye adaletsizliğe isyan eden, bu kupayı da sonuna kadar hakeden bir takımdı Fenerbahçe gözümde, kalbimde, şimdi sanki her şey yandı kül oldu. Yer sarı, gök lacivertken, yerler kapkara gökyüzünde de duman kaldı. Çok yazık oldu. Artık herkes kendi önündeki maça bakacaksa yansın bu dünya!
YORUMLAR