Devran döner
Bir sene evvel kimdim unuttum. Aynaya bakmayalı aylar oldu sanki.
Saçlarım beyazlamış, suratımda hangi gençliğimden kaldığını bilmediğim lekeler.
TC kimlik numaram ezberimde de vatanım uzun zamandır bir koltuğun tepesi, sırtımı dayamaktan yamulmuş bir yastık, Perulu eskicinin önündeki bank, Japon çamaşırcı kadının dükkanındaki girişteki tabure, papaz Vincent John ve arkadaşlarının pazarları şarkılar söylediği kilisedeki en arka sıra, evdeki mutfak masasının kenarı. Gerisi yok. Hatırlayamıyorum.
Sanki pasaportum kayıp, arkadaşlarım içeride ben dışarıda kalmışım gibi, İstanbul’dan kartlar atıp sonuna ‘Bizi unutma’ yazıyorlar ya işte o an siliniyor hafızamda son kalanlar da. Kimi nereye emanet ettim de geldim? Başkentim Edirne, 75 yaşındaymış, elinde çantası, bir sandalye tepesinde, bir kepçenin dibinde oturan Kıymet Peker’in ayağının altı.
Hatırlayamıyorum. Ciddiyim. Bir sene öncesi yok.
Ne yapardım, ne giyerdim, ne olmazsa yaşayamazdım, kaç bardak kahve, kaç bardak su içerdim, önce leblebi yer su mu içerdim, tam tersi miydi? Türk kahvesini şekersiz mi içiyordum, kim baktı en son falıma, bir kaplumbağa çıkmıştı en son, ne demekti kaplumbağa?
Ben hangi resme bakıp bakıp dalıyordum, hangi şiir alıp da kalbimi gözüme sokuyordu? Kaç bardak rakıda sarhoş olup gömleğimin içine yastıklar doldurup o koca memeli, densiz kadının taklidini yapıyordum?
Üzgünken eskiden Burhan Altıntop videolarına mı bakıyordum, Gerçek Kesit’teki sarı bıyığa mı gülüyordum? Hangi arkadaşımla, nerede, ne konuşuyordum? Hangi film gelse de gitsek diye gün sayıyorduk? Neye seviniyor, en son hangi gecenin sabahında oturup camdan dışarı bakıp güvercinlerden konuştuk, hangi arkadaşım çayını şekersiz içiyordu?
Ben bir sene evvel en son kimin ölümüne en çok üzülmüştüm de selpaklar kalmıştı kirpiklerimde? En çok hangi parçayı dinlemeden bir günüm geçmezdi, hangi fotoğraf vardı bilgisiyaramın arka planında, telefonum nasıl çalıyordu?
En çok hangi tişörtümü, hangi eteğimi severdim, hangi lastik pabucumu başımın ucundan ayırmak istemezdim? Hayatta şuyum olsun başka da bir şey istemem dediğim hiç olmadı da en son ne zaman neyin hayalini kurdum? Piyangodan bilet almayalı bir sene oldu mu?
En son ne zaman hangi kazığın büyüğünü yemiştim? En son ne zaman hadi toparlanalım, zengin kalkışı olsun şakasını yapıp cebimdeki akbili arayıp gülmüştüm? Nazlı Ay’ı dinlerdim, bir Mabel’den bir Nazan’dan, kaç gün oldu ikisini arka arkaya dinlemeyip öğlen vakti ‘Bir bira mı içsek’ mesajı yazmayalı? Ben Güldenci miydim Neşeci mi? Karaböceklerin ailesindeki ihanet yağmurunda kimin tarafındaydım? Sezen Aksu dinleyince ‘vay bizi hamur gibi çiğnemiş’ derdim de bir zamanlar, şimdi sessiz duruyorum sorarlarsa, ayıptır, Osmanlı geleneğine sahip çıkacak insan değilim ki dönüş yolunda arkadan vurmayayım diye bütün suskunluğum.
Ciğerlerimden gelen sesle uyanır mıydım bir yıl önce? Daha mı az sigara içiyordum? Ben hangi ara bu kadar her şeye ağlar oldum? Gazeteleri yırtar saklardım eskiden şimdi bir köşede birikiyorlar sessizce, güzel bir fotoğraf, bir başlık, asla okumayacağımı bildiğim upuzun bir analizi keserdim de şimdi makasın yerini hatırlamıyorum. Bir zamanlar sokakta yere düşmüş tek eldivenlerin fotoğrafını çekerdim ben, şimdi kaldırıp kenara koyuyorum, fotoğrafını çekemeyecek kadar gücüme gidiyor yalnızlığımız. Hatırlayamıyorum, ne ara ve ne uğruna bizi bu kadar üzdüklerini.
Ama pes etmeyeceğim ve bir bahar sabahı her şeyi hatırlayacağım.
Beni soranlara söylersiniz, bütün ümitlerimi Kurtuluş’taki bir döner büfesinin tentesine astım. Kırmızı üstüne beyaz harflerle yazdırdıkları gibi: Devran Döner.
Dönecek de.
YORUMLAR