Zeytinyağlıya bir şeker
Başlıyor ömrün. Fasıllar açılıyor. Gelmişin ilkokul çağına. Sen Örnekal’dasın mavi önlük, o Fatih İlkokulu. Siyah önlük. O kartondan yakalar ikinize de giyotin. Okuldan eve bir düğmesi kopuk gelmek ata sporu, sırtında tekme izi. Farklı sokaklarda, farklı bahçelerde düşe kalka. Ağlaya, zırlaya. Seninkiler de onunkiler de aynı sinirle, "Vericem seni kuaföre", ötekininki "Amcanın oto tamircisi var, gider gider gelirsin, senden adam olmaz" diyor.
Sonra lise, özel dersler, dershaneler, bazen aynı hocaların kapılarında, biriniz beş ders gitmiş yolu uzak gelmiş bırakmış, öbürü devam etmiş. Sen sosyalcisin, o matematikçi. Kazanıyorsunuz hasbelkader bir yerleri. Okuyorsunuz ite kaka. Senin annen tenhaları beklemez, orta yerde senin tembel olduğunu söylüyor, onunki çok akıllıydı beni hiç üzmedi diyor. Babalar aynı ton, "bizimkiler kaldırım mühendisi olacak inşallah!"
Bir gün. Kavşakta buluyorsunuz birbirinizi. Karşılaşır mısınız bir daha? Hayat bu kadar cömert mi? Yok ya diyorsun, annem bekler, ben devam edeyim. Tam ayağını yola indiriyorsun, kolundan çekiyor, "Yahu görmüyor musun, ezilecektin!" Gülüyorsunuz. Sen ezilmiyorsun, o da artık bir kahraman. Zarlar yere düşmüş, 6-6. Zor kavşak. Kapı alabilirsin ya da pulunu zarını topla ve gazla! Tavla bu. Sap gibi bir pulunla yakalar da kırar seni koyar kenara, sonra zarları bekle dur.
Hem sen uzun yola dayanıklı mısın? Peki o? Uzun yol kamyonu başka, minibüs başka! Ya şoförsen bas gaza aşıksan vur saza ya da "Kalbinde yer varsa güzelim ben ayakta da giderim". Hadi diyorsun bu saatte de yola çıkılmaz ama.
Belki de başlarınız göğe erer. O gün... Halbuki o güne kadar…
Ne çamaşırlarınız aynı yıkanmış, ne çoraplarınız çekmeceye aynı şekilde girmiş. Senin annen çorapları eline tutuşturup, "Hadi şunları çiftleştir" demiş, onunki tam da ayağına giyip çıkacağı gibi içini dışını bir edip çekmecesine yerleştirmiş, zaten bakıyorsun o da bir garip katlıyor çoraplarını. Alışırım diyorsun. Annesi öyle katlıyorsa. Bir çift çorabın içinde onun çocukluğu, senin çocukluğun. Apar topar bu yaşa gelmişsiniz işte.
Benzerlikler arıyorsun. İkinizin annesi de şeker atarmış zeytinyağlıya. İkinizin annesi de ayetel kürsi duasıyla dünyayı döndürüyor. Ama köfteyi onun annesi güzel yapıyor, pilavı da. Özlüyormuş arada. "E ben de yapabilirim" diyorsun, "boşver sen yapma, dışardan bir şeyler ısmarlarız". Senin pilavlar dünyanın bıçakla kesilen ilk pilavı. Gülüyorsunuz. Darılsan darılırsın da madem kaldırımdan yola çıktın. Tutunduğun dallar apar topar yakaladıkların.
Anlatsana diyorsun, en çok sen anlatıyorsun. O da dinliyor. Bak diyorsun, senin baban gençken üzmüş herkesi, şimdi ikimizinki de pamuk gibi. Hem annelerimizin de kalbi aynı yerden kırıksa…
Hem bak ikimiz de ranzada yatmışız. Büyük odalarda büyümeyen çocukların dünyası denizaltı gemisi gibi, bilmez kimse derinliğini. Kuzeninin paltosu önce sana gelmiş, sonra kardeşine. Değil mi? Ona olan pantalon, sana gelene kadar şort olmuş. Olsun, bizde de öyleydi.
O seyrek arıyor kendininkileri, sen her gün içtimada. O kibar konuşuyor telefonda, sense at gibi tek ayağını yere vura vura. "Tamam anne ya!" Sen kum pistte iyisin, o toprakta. Farklı büyümüşsünüz işte. Ama bak o da dayağı yiyince "anne" diye ağlamış, sen de.
Tamam diyorsun ya, Aynı Yokluklar sokağı, Burdan sonrası yokuş aşağı apartmanı, Daire 5. Beraber zenginleşiriz. Çünkü yanındakini çok seviyorsun. Onu çok sevenler seni de severler sanıyorsun. Hiç aklından çıkarmıyorsun: O da bir başkasının çocuğu, başkasının kıymetlisi. Başkasının kıyamadığına sen niye kıyasın? Üstüne titriyorsun. Annesi gibi köfte yapıp, kahvaltıya peynirle maydanozu karıp bayat ekmeklerle fırına veriyorsun. O fırından çıkan ekmeklerle dünyamız dönecek diyorsun. Dolunayla merkür durabilir mi bir demet maydanozun karşısında?
Ama bir gün. Ne oluyorsa. Birden çeyizden paslı kılıçlar çıkıyor. Halbuki bir kusurun da yoktu. Anlatamıyorsun. Baharın ortasında sonbahar. Tanımadığın bir bahçede çiçek açmaya çalışırken yapraksız kalıyorsun. Artık biliyorsun: Seni sevmeyecekler. Çünkü sen başkasının ağacısın. Yeşermesen de olur. Yeter ki sen onların ağacını soldurma.
Herkesin bir başkasının çocuğu olduğunu unutmamak en kolayı olsa da hafızalar bazen tek taraflı çalışıyor. Sonu sağlık oluyor. Zeytinyağlıya bir şeker atıyorsun, gidiyor.
YORUMLAR