Biz olmuşuz son dakika…
Şu bile yazıldı: “Öte yandan Sarai Sierra’nın hikâyesi, “Ye Dua Et Sev” filmini hatırlattı. Başrolünü Julie Roberts’ın canlandırdığı film, mutluluğu arayan bir kadının acılı bir boşanma ve depresyonun ardından kendini farklı ülkelere seyahat ederek keşfetme sürecini anlatıyor.”
Bravo. Habercilikte son nokta. Ölse de yetmediği için, daha fazla galeri, daha fazla tık gerektiği için, iki kare de Julia Roberts fotoğrafı ver gitsin.
Aman efendim ne kadar karanlık nokta varmış bu hikayede. Soru üstüne soru.
Vay ne işi varmış Ömer Hayyam’da, vay Tarlabaşı’na erkekler girmeye korkarmış da, vay nasıl bırakmış gelmiş iki çocuğunu da. Vay iPad’le ne çekmiş de, fotoğrafçı dediğinin fotoğraf makinesi bu mu olurmuş da.
Herkes olmuş Horatio Caine.
Artık bu soruların kıymeti de kalmadı ya. Anası babası, yazık, bilmiyor da teşekkür ediyor, “Aziz Türk milleti. Ne iyi insanlarmışsınız, kızımızı aradınız”
Bilmiyorlar ki milli sporumuz kadın cinayetleri. Öldürdüler gitti işte o da.
Herkes gelip döviz bırakacak diye bir şey yok. Bazılarının dövizi yetmez canını da alırız. Sen misin bir başına gelen. Gelmeseydi iyiydi de geldi bir kere.
Çünkü pasaport kontrolünden geçen her kadın bize Sarah, sokaktakiler de Musa. Ne dünya çapında ününüz varmış arkadaş. Bir biz anlamamışız.
Elinde harita olmasına gerek yok, camiiye denize vapura hayranlıkla bakarsan, etrafın dolar “Hello Madam, hello”cularla. Nasıl bir şuursuzluk, nasıl bir abazalıksa. Bunu biz anlıyoruz da yabancı kadınlar bunu misafirperverlik sanıyorsa.
Hâlbuki gelmeden önce bir araştırsalar ya.
Google diye bir şey var. “Nereleri görebilirim” yerine “Başıma ne gelir” diye yazsalar ya.
Yazsalar ya “şiş kebap, Turkish delight, sizin ülke çok güzel” yerine “cinayet”, “kadın”, “işkence” diye.
Yazsalar görecekler burada küçük kız çocuklarına tecavüz edenleri, her gün en az bir kadın cesedinin bir gazeteye sürmanşet olduğunu, Kürt Türk Ermeni farketmez herkesin merhametsizlikten nasibini aldığını. Davul zurna eşliğinde La Comparsita çalarken, Kürt düğünlerini ırkçıların bastığını, Alevi ailelerin evlerinin kapılarına işaretler koyulduğunu görseler ya.
Ama işte Google da, Lonely Planet da bir yere kadar.
Çünkü gir bak Lonely Planet’a, yazıyor Muhteşem Süleyman’ın memleketi, hava şahane, gittiğinizde çok yemeyin ishal olmayın, Türk lirasının sembolü değişti, çok ucuz ama siz de her şey için pazarlık etmeyin diye.
Yazmıyor işte.
Yazsa ya: “Canlı gittin, canlı döneceksin diye bir kural yok. Hayatta kalmak için pazarlık yapmanız lazım” diye.
Yazsa ya, “Bir anda ne olduğunu anlamaz, Breaking News oluverirsin” diye.
Ne hayallerle gelsen de, üç camii iki kilise görürüm, bir de boğaz turu yaparım desen de, bizim buralarda fonda La Comparsita, yanda bir tabut.
Biz olmuşuz son dakika.
YORUMLAR