Duygusal zeka ve duygu koçluğu
"Zeka nedir?” deyince hepimizin aklına matematik problemlerini çözebilmek türünden şeyler gelir. Bu doğru, matematiksel-mantıksal beceriler, zekanın bir boyutudur. Lakin, matematiksel-mantıksal zeka dışında hayattaki başarımızı ve mutluluğumuzu etkileyen farklı zeka boyutları da vardır. Bunlardan biri olan duygusal zeka ile ilgili bir şeyler duymuşsunuzdur mutlaka. Kısaca açıklamak gerekirse, duygusal zekası yüksek olan insanlar, kendi duygularının farkındadır ve duygularını nasıl ifade edeceğini, nasıl yöneteceğini, nasıl dengeleyip düzenleyeceğini bilir. Değişime kolay adapte olur. Stresli durumları daha kolay yönetir. Zor anlarda daha kolay sakinleşir, yaşamın iniş ve çıkışlarıyla daha kolay baş edebilir. Bunların yanında, muhatap olduğu insanların da duygularının farkındadır ve empati becerisi yüksektir, yani muhatabının neden öyle hissettiğiyle ilgili farkındalığı vardır.
Peki duygusal zeka doğuştan mı geliyor? Tabii ki hayır. Duygusal zekanın gelişmesinde en büyük rol ailelere düşmekte. Aile içerisinde, duygularımızın kabul görüp görmediğini, duygularımızı ifade etmenin uygun olup olmadığını, duyguların ne olduğunu, nasıl ifade edileceğini, elimizdeki bu duygularla ne yapmamız gerektiğini öğreniriz ya da öğrenemeyiz. Peki, diyelim ki öğrenemedik, bunu sonradan geliştirebilir miyiz? Biraz çabayla, evet.
Son kırk yıldır evlilik, romantik ilişkiler ve ebeveyn-çocuk ilişkileri üzerine araştırmalar yapan Dr. John Gottman ve arkadaşları, araştırmaları sonucunda bir grup ebeveynin, duyguları ile ilgili çocuklarına rehberlik etmek ve duygusal karmaşalarını yönlendirebilmek için beş farklı uygulamadan yararlandıklarını gözlemlemiş ve bu uygulamaların toplamına “Duygu Koçluğu” ismini vermiştir. Araştırma sürecinde uzun yıllar takip edilen, duygu koçu ebeveynlere sahip olan bu çocukların özelliklerine değinecek olursak:
1) Duygu durumlarını dengeleme becerisine sahipler
2) Öfkelendikleri zaman kendilerini sakinleştirebiliyorlar
3) Bulaşıcı hastalıklara daha az yakalanıyorlar
4) İnsanları daha kolay anlıyor, onlarla daha iyi ilişkiler kuruyorlar
5) Daha kolay odaklanabiliyorlar
6) Akademik olarak daha yüksek başarı gösteriyorlar
“Duygusal Zekası Yüksek Çocuklar Yetiştirmek” adlı kitabında duygu koçluğunun temelinin empati olduğunu ifade eden Gottman, duygu koçu olan ebeveynlerin izlediği beş adımı şu şekilde sıralamaktadır:
1) Çocuğun duygusunun farkına varmak: Çocuk bir duyguyu deneyimlerken, onun ne hissettiğinin farkına varmak ve hislerine duyarlı olmak.
2) Duyguyu bir yakınlaşma ve öğretme fırsatı olarak görmek: Çocuğun mutsuz, korkmuş, öfkeli- kızgın hissettiği, bu yoğun duygularla nasıl baş edeceğini bilemediği anlar, ebeveynine en çok ihtiyacı olduğu anlardır. Bu anlarda ona olan avutucu tavrınız, aranızdaki güven ve sevgi bağını güçlendirir. Dolayısıyla, sizi müttefik olarak görür ve duygu-düşüncelerini sizinle paylaşma davranışı pekişir.
3) Empati kurarak dinlemek ve duyguların geçerliliğini onaylamak: Empati kurmanız onu anladığınızı, duygularının farkına varmış olmanız ve duygularını onaylamanız ise kendisinin de bu duyguları onaylamasını ve onları kabullenmesini, (örn: “Neden böyle hissettiğini anlıyorum, ben de şöyle bir şey yaşamıştım ve tıpkı senin gibi hissetmiştim”) duyguların normal olduğunu ve anne-babasının bile bu duyguları yaşadığını, dolayısıyla kendisinin de yaşayabileceğini anlamasına yardımcı olur. Bundan sonra ise, sizin tavsiyelerinize uymaya daha istekli olur.
4) Duyguları adlandırması için çocuğa yardımcı olmak: Duygusunu adlandırmak, yani ona bir isim vermek (“Gördüğüm kadarıyla çok üzgünsün”), yaşadığı bu belirsiz ve huzursuz edici duygunun ne olduğunu tanımasına ve sınırları belli olan, hayatın bir parçası olan tanımlanabilir bir şey olduğu gerçeğini görmesine yardımcı olur.
5) Çocuğun sorunu çözmesine yardım ederken sınırlar belirlemek: Yukarıda sayılan adımlar, çocuğun duygularının farkında olmasına ve onları kabullenmesine yardımcı olur ancak bu yeterli değildir. Bu duygularla ne yapacağı, sorunu nasıl çözeceği ile ilgili rehberliğe ihtiyacı vardır. Bununla ilgili rehberlik sürecinde, öncelikle duygusunu ifade ederken sergilediği uygunsuz davranışla ilgili çocuğa sınır getirmeyle başlanır. Mesela, çocuk çok öfkelendi ve etrafa bir şeyler fırlattı ya da kötü bir söz söyledi. Yukarıda sayılan ilk dört adımı uyguladıktan sonra, bazı davranışların uygun olmadığını çocuğa açıklamak gerekiyor. Bu duygularıyla başa çıkabilmek için daha uygun yollar bulmasına yardımcı olarak, “Kızgın olman çok normal, böyle bir durumda ben de kızardım ama kötü sözler söylemen yanlış. Bunun yerine duygularını başka nasıl ifade edebilirsin?” diyerek hem çözüm üzerine düşünmesini sağlamış olursunuz hem de yanlış olanın öyle hissetmesi değil, davranış şekli olduğunu vurgulamış olursunuz. Sınırlar belirlendikten sonra ise hedef belirleme, çözümler üretme, çözüm önerileri üzerinde düşünme ve bu çözüm önerileri arasından seçim yapma konusunda çocuğa rehberlik yapmak şeklinde bir sıra izlenerek, çocuk adına çözüm bulmak yerine, çocuğun kendi çözümünü bulmasına, bunu bir beceri haline getirmesine yardımcı olabilirsiniz.
Çocuklarımıza bu becerileri kazandırmanın, onların yaşam kalitelerini artırdığı bir gerçek. Şunu bilmek gerekir ki çocuğunuza duygu koçluğu yapabilmeniz için öncelikle kendi duygularınızın, verdiğiniz tepkilerin, duygularınızla baş edebilmek için nasıl bir strateji izlediğinizin farkında olmalısınız. Sizin yapamadığınız, model olamadığınız bir şeyi çocuğunuzun yapması çok zor. Ne hissettiğinizin farkında mısınız? Bunu uygun bir şekilde ifade edebiliyor, dile getirebiliyor musunuz? Kendinize, bu duyguyu yaşamak için izin veriyor musunuz? Böyle hissettiğiniz için kendinizi suçluyor musunuz? Öncelikle duygularınızla ilgili kendinize biraz zaman ayırın ve bu konuda yapabileceğiniz neler var bir düşünün, yukarıda sıraladığım adımları önce kendiniz için uygulayın ve buna bugünden başlayın.
Sevgilerimle...
YORUMLAR